“Anlaşılması
gerekir ki, Rus devrimi ile Sovyet rejimi arasında büyük bir uçurum vardır.
Hayır, başarısız olan devrim değildir, Sovyet rejimidir, diktatörlüktür.”
Emma Goldman
(1869-1940) (1)
“İktidarın
bile bile dışında kalan bir mantık” demiştik bir yerde. Anarşizmin bir tanımı
ne kadar olursa, bu da o kadar “tanım” işte; ve mantık gereği anonim. Hap
değil, komprime etmiyor, bir “delik” daha açıyor. Adı üstünde, bu başka bir
“mantık”.
Mantık, “dil”
de demek. Akla uygun kurulmuş, dolayısıyla akla sahip olan, onu paylaşanlarca
anlaşılabilir bir “sistem”, yalnızca tarihin belli bir anında “kâdir-i
mutlak”lığını ilan etmiş bir aklın buyruklarını taşıyan bir araç değil. Paradoksal olarak ve meşruiyetini bu
paradokstan alarak, düzenlemek yerine, tam tersine, ilişkilendirip dağıtan,
çözerek yayan bir sistem.
Kaygan,
yerleşik olmayan bir “göçebe ilişkiler ağı”…
Dolayısıyla
“yörünge dışı”, yörüngeden kaçtığı ölçüde de bir karşı-güç uygulayarak
yörüngeyi oluşturan merkezi gücü ortadan kaldırma eğiliminde.
Muhalefet
fiziği.
Bu gücün
onu içinde duyan kişiye verdiği ahlak.
Enzensberger
yaşlı anarşistlerden bahsederken, acılı, ama hiç de acınası olmayan bir tarihin
sonunda ellerinde kalan şeylerden biri olarak anar ahlakı: “Ahlakları
dilsizdir, ama iki anlamlılığa yer vermez” (2). Enzensberger, hasretle ansa da,
hüzünle sözetmez onlardan. Onlar belki de susmuşlardır artık, ama “devrimin
yaşlı adamları, kendilerinden sonra gelmiş her şeyden daha güçlüdürler”.
Giderek
daha da ender bulunan bu dilsiz ahlak, hâlâ konuşmaya ve asla iktidar olmayı
seçmeyecek bir gücü yüreklere ve zihinlere üflemeye devam ediyor. Soluktur o,
can veren soluk. Sesin ve dilin maddesi… Kropotkin’in sözünü ettiği “örf ve
âdet fiziği” (3)…
Devrimin,
tehlikeli dansından hiç vazgeçmediği için yaşlanacak zaman bulamamış
kadınlarından Emma Goldman’ın otobiyografisinin yayınlandı bir süre önce.
Anarşizmin bu önemli figüründen, onun fırtınalı tarihine ilişkin birinci elden
bir tanıklık. Ya da, Kropotkin ve Proudhon kadar, Nietzsche, Freud, Oscar Wilde
gibi “kahramanlar”ın da yerlerini aldıkları hakiki bir “kültür tarihi”. Ordusu,
polisi, “gladio”lara gebe gizli servisleri, mafyemma
goldman-hayatimi_yasarkenası, medyası, “iş dünyası”, grev kırıcıları,
tetikçileri ve Başkan’larıyla, katliamları, suikastleri, fail-i meçhulleri,
zindanları ve bütün terörüyle iktidarın “polisiye belgeseli”… Bütün bunların
arasında, hayatın orta yerinde kabararak akan devrim, sürekli devrim…
Bir
insanın, yerinde duramayan bu kadının yaşama temposuna uygun bir ritmle, yüzyıl
dönümünün insanlığın avucunda açtığı hayat çizgisinde dans ederek akan, aşklar,
ayrılıklar, ölümler ve ihanetlerle geçen hakiki hayatı.
Goldman’ın,
St. Petersburg’dan Amerika’ya, oradan da Rus Devrimi ve bozgununa ve İspanya İç
Savaşı’nın en hararetli günlerine dek uzanacak bir sürgünde yol alan bu yahudi
kızın hayatı, hiç dinmemiş, sürekli bir fırtına.
1. Cilt,
özellikle Amerika yıllarına, 1879′da Çar Trepov suikastıyla suçlanarak asılan
nihilistlerden sonra onu en çok etkileyen ve Amerikan anarşist ve sendikalist
hareketinin dönüm noktasını oluşturan “Kara Cuma”nın (11 Kasım 1887), Haymarket
kurbanı Chicago anarşistlerinin idamına duyduğu öfkenin onu orta yerine
fırlattığı anarşizm yıllarına ait. Hâlâ bazı (karşı-Devrim Ansiklopedileri
gibi) yayın organlarının “sayısız terör eyleminin elebaşısı” olarak “aradığı”,
devlet terörünün hayatı boyunca peşini hiç bırakmadığı, anarşizmin bu ateşli
hatibinin hayatını uzun uzun anlatmanın hiç gereği yok. Kitabı ortada.
Londra’da
“Prens” Kropotkin’le uzun tartışmalar; Viyana’da girdiği Freud’un dersleriyle,
Nietzsche’nin son yayınlanan kitabıyla ilgili düşüncelerini aktardığı
mektuplar; Paris Komünü’nün “kızıl bakiresi” Louise Michel’le Paris günleri;
New York’ta Rus Yeni Yıl Balosu’nda Çaykovski’yle vals; “Leon Czolgosz adlı
genç anarşisti ABD Başkanı McKinley’i öldürmeye azmettirmek” suçundan FBI’ca
fellik fellik aranışı; dayaklar, sorgular, hücreler, linç girişimleri; “halk
düşmanı cadı” hakkında kanlı manşetler:
“Anarşizmin
kökü kazınmalı!” “Tümü denize dökülmeli. Bayrağımızın altında bu leş
kargalarına yer yok. Emma Goldman’ın ölüm tacirliği yapmasına daha fazla göz
yummayalım. O da hempalarının kaderini paylaşmalı.”(sf. 305).
Nerede bir
kral, bir devlet büyüğü, anarşist bir bombayla patlasa, gizli servislerin
aklına ilk gelen isimlerden biri oldu. Amerikan polisi, şeflerinin deyimiyle
“bu allahın belâsı anarşist karı”dan kurtulmak için bin bir dolap çevirmek
zorunda kaldı.emma goldman-police
On iki yıl
boyunca yayınladığı “Mother Earth” (Yeryüzü Ana) dergisiyle, düzenlediği
tarihin ilk doğum kontrolü kampanyasıyla, “özgür aşk”a ilişkin düşünceleriyle,
her şeyden çok da kendi özgür kadınlığıyla anarşist feminizmin ve tüm kadın
hareketi tarihinin öncülerinden biriydi Goldman. Ama aynı zamanda, Homestead
grevinde Carnegie Çelik Fabrikası menajeri faşist Clay Frick’i öldürmeye
teşebbüsten on yedi yıl yatan Alexander Berkman’ı (Saşa) her zaman sevmiş olan,
yıllar sonra, kendisi sevgilisiyle yolculuğa çıktığında Saşa bir lolitayla
yattığı için (kendi kendine) kıskançlık krizleri geçiren bir kadın. Lou Andreas
Salomé’nin anarşist versiyonu.
İşte
çarpıcı bir anekdot: Goldman, Amerikan anarşist hareketinin önemli
liderlerinden, kendisinin de bir zamanlar “benim için Tanrı gibiydi” dediği
Johann Most, biraz da, tutulduğu Emma’nın kendisine tercih ettiği için
bozulduğu Berkman’ın davası sırasında, onu ve eylemini kötüleyen yazılar
yazdığı için köpürür ve adamın “hakkından gelir”: “Most’un konuşacağı bir
toplantıda, ön sırada, kürsüye yakın bir yere yerleştim. Elim, uzun, gri
pelerinimin altına gizlediğim kamçının sapındaydı. Most konuşmak için kürsüye
gelince, yerimden kalkarak yüksek sesle, ‘Alexander Berkman’a yönelik
suçlamalarınızı ispat etmeniz için geldim buraya,’ dedim. Salonu ani bir
sessizlik kapladı. Most, ‘İsterik kadın,’ gibi bir şeyler mırıldanmaktan başka
bir şey söylemedi. Beklediğim an gelmişti; kamçımı çekerek üzerine atladım,
yüzüne ve boynuna adamakıllı vurduktan sonra kamçıyı dizimde kırarak parçalarını
suratına fırlattım. Her şey öyle çabuk olup bitmişti ki, kimsenin müdahele
edecek vakti olmamıştı.”(sf. 111)
Bu kitap
birçok nedenden dolayı ilgiyi fazlasıyla hak kediyor. Ayrıca, kitapta “dördüncü
güç” medya, “ölüsever”, “savaş kışkırtıcısı”, “muhbir”, linç taciri kapitalist “tekelci” basının
iktidarla kurduğu (hükümetler üstü) stratejik ilişkiler hakkında anlatılanlar
başka bir yazının konusu olmalı. Bugünlerde iyice sivrilen
“Mafya-Polis-Siyaset” üçgeninin köşeleri nasıl bir “dörtgen”e tamamlanacak diye
merak ederken, böyle bir değerlendirme, köşelerin tümü Amerikan “gizli”
tarihine stratejik açılar çizdiğine göre, özellikle öğretici olabilir.
Bu “belge”
hayat dolu…
NOTLAR
(1) Aktaran: Gün Zileli, “Emma Goldman’ın devrim
anlayışı ve İspanya İç Savaşı’na bakışı”, Amargi, S: 13 (Ağustos 1994), sf. 19.
(2) Hans Magnus Enzensberger, Anarşinin Kısa
Yazı, çeviren: Mehmet Aşçı, Ayrıntı, sf. 274-275.
(3) Peter Kropotkin, Etika, Türkçesi: Ahmet
Ağaoğlu, Kavram, sf. 18.
(Express
dergisinde, 1996’da yayınlanmış bir kitap tanıtımı)
Hayatımı
Yaşarken, Emma Goldman,
Çeviren: Beril
Eyüboğlu, Metis-Kaos ortak yayın,, 2 Cilt, 1996
No comments:
Post a Comment