Sunday, 27 July 2014

“Dans edemediğim bir devrim, devrim değildir” – Emma Goldman


“Anlaşılması gerekir ki, Rus devrimi ile Sovyet rejimi arasında büyük bir uçurum vardır. Hayır, başarısız olan devrim değildir, Sovyet rejimidir, diktatörlüktür.”
Emma Goldman (1869-1940) (1)
“İktidarın bile bile dışında kalan bir mantık” demiştik bir yerde. Anarşizmin bir tanımı ne kadar olursa, bu da o kadar “tanım” işte; ve mantık gereği anonim. Hap değil, komprime etmiyor, bir “delik” daha açıyor. Adı üstünde, bu başka bir “mantık”.

Mantık, “dil” de demek. Akla uygun kurulmuş, dolayısıyla akla sahip olan, onu paylaşanlarca anlaşılabilir bir “sistem”, yalnızca tarihin belli bir anında “kâdir-i mutlak”lığını ilan etmiş bir aklın buyruklarını taşıyan bir araç değil.  Paradoksal olarak ve meşruiyetini bu paradokstan alarak, düzenlemek yerine, tam tersine, ilişkilendirip dağıtan, çözerek yayan bir sistem.

Kaygan, yerleşik olmayan bir “göçebe ilişkiler ağı”…

Dolayısıyla “yörünge dışı”, yörüngeden kaçtığı ölçüde de bir karşı-güç uygulayarak yörüngeyi oluşturan merkezi gücü ortadan kaldırma eğiliminde.

Muhalefet fiziği.

Bu gücün onu içinde duyan kişiye verdiği ahlak.

Enzensberger yaşlı anarşistlerden bahsederken, acılı, ama hiç de acınası olmayan bir tarihin sonunda ellerinde kalan şeylerden biri olarak anar ahlakı: “Ahlakları dilsizdir, ama iki anlamlılığa yer vermez” (2). Enzensberger, hasretle ansa da, hüzünle sözetmez onlardan. Onlar belki de susmuşlardır artık, ama “devrimin yaşlı adamları, kendilerinden sonra gelmiş her şeyden daha güçlüdürler”.

Giderek daha da ender bulunan bu dilsiz ahlak, hâlâ konuşmaya ve asla iktidar olmayı seçmeyecek bir gücü yüreklere ve zihinlere üflemeye devam ediyor. Soluktur o, can veren soluk. Sesin ve dilin maddesi… Kropotkin’in sözünü ettiği “örf ve âdet fiziği” (3)…


Devrimin, tehlikeli dansından hiç vazgeçmediği için yaşlanacak zaman bulamamış kadınlarından Emma Goldman’ın otobiyografisinin yayınlandı bir süre önce. Anarşizmin bu önemli figüründen, onun fırtınalı tarihine ilişkin birinci elden bir tanıklık. Ya da, Kropotkin ve Proudhon kadar, Nietzsche, Freud, Oscar Wilde gibi “kahramanlar”ın da yerlerini aldıkları hakiki bir “kültür tarihi”. Ordusu, polisi, “gladio”lara gebe gizli servisleri, mafyemma goldman-hayatimi_yasarkenası, medyası, “iş dünyası”, grev kırıcıları, tetikçileri ve Başkan’larıyla, katliamları, suikastleri, fail-i meçhulleri, zindanları ve bütün terörüyle iktidarın “polisiye belgeseli”… Bütün bunların arasında, hayatın orta yerinde kabararak akan devrim, sürekli devrim…

Bir insanın, yerinde duramayan bu kadının yaşama temposuna uygun bir ritmle, yüzyıl dönümünün insanlığın avucunda açtığı hayat çizgisinde dans ederek akan, aşklar, ayrılıklar, ölümler ve ihanetlerle geçen hakiki hayatı.

Goldman’ın, St. Petersburg’dan Amerika’ya, oradan da Rus Devrimi ve bozgununa ve İspanya İç Savaşı’nın en hararetli günlerine dek uzanacak bir sürgünde yol alan bu yahudi kızın hayatı, hiç dinmemiş, sürekli bir fırtına.

1. Cilt, özellikle Amerika yıllarına, 1879′da Çar Trepov suikastıyla suçlanarak asılan nihilistlerden sonra onu en çok etkileyen ve Amerikan anarşist ve sendikalist hareketinin dönüm noktasını oluşturan “Kara Cuma”nın (11 Kasım 1887), Haymarket kurbanı Chicago anarşistlerinin idamına duyduğu öfkenin onu orta yerine fırlattığı anarşizm yıllarına ait. Hâlâ bazı (karşı-Devrim Ansiklopedileri gibi) yayın organlarının “sayısız terör eyleminin elebaşısı” olarak “aradığı”, devlet terörünün hayatı boyunca peşini hiç bırakmadığı, anarşizmin bu ateşli hatibinin hayatını uzun uzun anlatmanın hiç gereği yok. Kitabı ortada.

Londra’da “Prens” Kropotkin’le uzun tartışmalar; Viyana’da girdiği Freud’un dersleriyle, Nietzsche’nin son yayınlanan kitabıyla ilgili düşüncelerini aktardığı mektuplar; Paris Komünü’nün “kızıl bakiresi” Louise Michel’le Paris günleri; New York’ta Rus Yeni Yıl Balosu’nda Çaykovski’yle vals; “Leon Czolgosz adlı genç anarşisti ABD Başkanı McKinley’i öldürmeye azmettirmek” suçundan FBI’ca fellik fellik aranışı; dayaklar, sorgular, hücreler, linç girişimleri; “halk düşmanı cadı” hakkında kanlı manşetler:

“Anarşizmin kökü kazınmalı!” “Tümü denize dökülmeli. Bayrağımızın altında bu leş kargalarına yer yok. Emma Goldman’ın ölüm tacirliği yapmasına daha fazla göz yummayalım. O da hempalarının kaderini paylaşmalı.”(sf. 305).

Nerede bir kral, bir devlet büyüğü, anarşist bir bombayla patlasa, gizli servislerin aklına ilk gelen isimlerden biri oldu. Amerikan polisi, şeflerinin deyimiyle “bu allahın belâsı anarşist karı”dan kurtulmak için bin bir dolap çevirmek zorunda kaldı.emma goldman-police

On iki yıl boyunca yayınladığı “Mother Earth” (Yeryüzü Ana) dergisiyle, düzenlediği tarihin ilk doğum kontrolü kampanyasıyla, “özgür aşk”a ilişkin düşünceleriyle, her şeyden çok da kendi özgür kadınlığıyla anarşist feminizmin ve tüm kadın hareketi tarihinin öncülerinden biriydi Goldman. Ama aynı zamanda, Homestead grevinde Carnegie Çelik Fabrikası menajeri faşist Clay Frick’i öldürmeye teşebbüsten on yedi yıl yatan Alexander Berkman’ı (Saşa) her zaman sevmiş olan, yıllar sonra, kendisi sevgilisiyle yolculuğa çıktığında Saşa bir lolitayla yattığı için (kendi kendine) kıskançlık krizleri geçiren bir kadın. Lou Andreas Salomé’nin anarşist versiyonu.

İşte çarpıcı bir anekdot: Goldman, Amerikan anarşist hareketinin önemli liderlerinden, kendisinin de bir zamanlar “benim için Tanrı gibiydi” dediği Johann Most, biraz da, tutulduğu Emma’nın kendisine tercih ettiği için bozulduğu Berkman’ın davası sırasında, onu ve eylemini kötüleyen yazılar yazdığı için köpürür ve adamın “hakkından gelir”: “Most’un konuşacağı bir toplantıda, ön sırada, kürsüye yakın bir yere yerleştim. Elim, uzun, gri pelerinimin altına gizlediğim kamçının sapındaydı. Most konuşmak için kürsüye gelince, yerimden kalkarak yüksek sesle, ‘Alexander Berkman’a yönelik suçlamalarınızı ispat etmeniz için geldim buraya,’ dedim. Salonu ani bir sessizlik kapladı. Most, ‘İsterik kadın,’ gibi bir şeyler mırıldanmaktan başka bir şey söylemedi. Beklediğim an gelmişti; kamçımı çekerek üzerine atladım, yüzüne ve boynuna adamakıllı vurduktan sonra kamçıyı dizimde kırarak parçalarını suratına fırlattım. Her şey öyle çabuk olup bitmişti ki, kimsenin müdahele edecek vakti olmamıştı.”(sf. 111)

Bu kitap birçok nedenden dolayı ilgiyi fazlasıyla hak kediyor. Ayrıca, kitapta “dördüncü güç” medya, “ölüsever”, “savaş kışkırtıcısı”, “muhbir”,  linç taciri kapitalist “tekelci” basının iktidarla kurduğu (hükümetler üstü) stratejik ilişkiler hakkında anlatılanlar başka bir yazının konusu olmalı. Bugünlerde iyice sivrilen “Mafya-Polis-Siyaset” üçgeninin köşeleri nasıl bir “dörtgen”e tamamlanacak diye merak ederken, böyle bir değerlendirme, köşelerin tümü Amerikan “gizli” tarihine stratejik açılar çizdiğine göre, özellikle öğretici olabilir.

Bu “belge” hayat dolu…

NOTLAR

(1)    Aktaran: Gün Zileli, “Emma Goldman’ın devrim anlayışı ve İspanya İç Savaşı’na bakışı”, Amargi, S: 13 (Ağustos 1994), sf. 19.
(2)    Hans Magnus Enzensberger, Anarşinin Kısa Yazı, çeviren: Mehmet Aşçı, Ayrıntı, sf. 274-275.
(3)    Peter Kropotkin, Etika, Türkçesi: Ahmet Ağaoğlu, Kavram, sf. 18.

(Express dergisinde, 1996’da yayınlanmış bir kitap tanıtımı)
Hayatımı Yaşarken, Emma Goldman,
Çeviren: Beril Eyüboğlu, Metis-Kaos ortak yayın,, 2 Cilt, 1996




No comments:

Post a Comment