Çoğunlukla
tecavüzün, bir erkek sınıfının öteki erkekler sınıfını cezalandırma aracı
olarak kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Ne zaman bir hak talebi olsa, kadınlara
tecavüz edilerek ‘had bildirilir’. O halde tecavüz; hem sınıf ilişkisini hem de
mevcut kadın-erkek ilişkisini korumanın bir aracıdır demek yanlış olmaz.
Tecavüz,
'zorla ele geçirme’ olarak tanımlanır. Bu tanımlamadan da anlaşılacağı gibi
devlet ve erkek bir gasp ve baskı aracı olarak ortaklaşır. Daha açık bir
ifadeyle, devlet en kurumsallaşmış egemen erkeği ifade eder. Egemen erkek, en
fazla da cinsellik alanında geliştirdiği iktidar ilişkisi ile kadın üzerinde
her türlü hakka sahip olmaktadır. Öldürme hakkı da dahil kadına dair elde
edilen tüm bu haklarla kadınlar her gün ölümden beter bir yaşam ve ilişkiye
mahkum bırakılmaktadır. Peki dünyada bir salgın gibi her geçen gün daha da
fazlalaşan kadın katliamlarını, tecavüzü (cinsel, kültürel, ekonomik) gerçekleştiren
erkekler, bunu neden ve kimin adına yaptıklarının farkında mıdırlar?
'Erkeğin
yaradılışı gereği' saplantısı
Tecavüzü,
erkeğin doğası gereği olduğuna inananların büyük bir oranda olduğunu, bu
katliamlara seyirci kalan toplumun, özellikle de erkeklerin gerçeğinde
görebiliriz. İnsanlar, her türlü mit, din, felsefe ve bilim teorileri ile
kapsamlı bir şekilde güçlü kanıtlarla (!) buna inandırıldığından, yaptıklarının
yanlış olduğunu kabul etmeleri de pek kolay olmamaktadır. Öyle mitler, teoriler
üretilmiş ki, değişmez kanunlar halinde sürekli uygulanarak, meşrulaştırılarak
günümüze kadar devam edilmiştir. 'Yaradılış gereği', erkeğin kadın üzerinde
hakları var ve yaşam bu temelde devam eder.
Bu
hakları engelleyen bir durum (kadının erkeği reddetmesi, kendi adına
düşünebilmeyi isteme, çocuk istememe ya da kaç çocuk yapacağına kendisinin
karar vermesi vs.) olduğunda, erkek kendi hakları için savaşır. Erkekliğin
konumu bunu gerektirir. Şiddeti uygular, çünkü kadın yanlış bir şeyler
yapmıştır. Kadına haketmese ne şiddet uygulanır, ne de tecavüz edilebilir.
Tecavüze uğrayan kadınlar, davranışlarıyla erkeği tahrik etmiştir. Dövülmeyi,
zorla tabi kılınmayı haketmişlerdir.
Mitlerin
algılayıştaki rolü
Mitler,
en çok iktidarın üretildiği alan olan cinsellik konusunda söylerler sözlerini.
Bir erkeğin, tahrik edilirse karşı koyamayacağını ve bir kadına tecavüz etmek
zorunda olduğunu ima ederler. Bu demektir ki seks dürtüsü derhal tatmin
edilmeyi gerektirir. Kadınlar esasen mazoşist ve sessiz, insandan aşağı olarak
görülürken, erkekler doğuştan saldırgan hatta sadist olarak görülür ve bu
yaradılışın kontrol edilebilmesi, ancak ağır kurallarla, katı toplumsal
tabularla mümkün olur.
Bir
insan keşfi olarak tecavüz
Erkeğin
cinsel dürtülerinin esasen saldırgan ve kontrol edilemez, kadınların ise
kendilerine ait cinselliği olmadığını ve erkeklerin saldırgan ihtiyaçlarını
karşılamanın kadınların biyolojik kaderi olduğunu kanıtlamaya çalışan yüzlerce
bilim insanı (!) olmuştur. Darwin, evrimin erkeklerin kadınlar üzerinde cinsel
kontrol sağlama rekabeti sırasında, saldırgan ve kargaşa yaratan içgüdüleri
üzerindeki kontrole dayandığını düşünüyordu. Bu teoriye göre saldırganlık erkek
doğasının bir parçasıdır, sosyal reformlar ve devrim yoluyla değiştirilemez.
Bilimin şüphe bırakmayan kesinliğinden kaynaklı bu kavram ve teorilere katılan
birçok erkek ve kadın sosyal bilimci olmuştur. Ancak bilimsel düşüncede saklı
yargılara karşı daha eleştirel yaklaşmış olsalardı; egemen düşüncenin
kadınların, halkların ve ötekilerin baskı, sömürü ve boyunduruk altında
olmasını meşrulaştırmaya hizmet eden bazı mitlere dayandığını görebilirlerdi.
Örneğin, biyoloji ya da doğanın hiçbir erkeği tecavüze zorlamadığını
görebilirlerdi. Çünkü hayvanlar aleminde tecavüz yoktur. Bu insanların
keşfettiği bir şeydir.
Bilimin
erkek ideolojisi yaratımı
Darwin
teorisinin temeli olan en güçlü olanın hayatta kalması fikri, fatihlerin,
galiplerin hep haklı olması demektir. Tecavüz mit ve yasalarının gerisinde
yatan ideoloji tam da budur. Yani erkeklik ideolojisi. Bu tür bir bilimi
savunanların aynı zamanda ataerkil sisteme, onun egemen zihniyetine taraftar
olduğunu görebiliyoruz.
Hatta
psikanaliz okulunu kuran ve bilinçaltını keşfettiğini ileri süren Freud bile bu
mitlerden ve onları 'bilimsel' olarak meşrulaştıran evrimcilerden etkilenmişti.
Ayrıca kültürün, erkeğin bu şiddet içeren cinsel içgüdünün bastırılmasına ve
yüceltilmesine dayandığına inanıyordu. Oedipus kompleksi teorisi, esasen bir
seks objesi olan anne için babalar ve oğulları arasında geçen cinsel rekabetin
teorisidir. Üstelik Freud, erkek cinselliğinin aktif, saldırgan hallerinde
bazen sadist olduğu teorisine katılır. Ve kadın cinselliği pasif hatta mazoşist
olarak görülür. Oysa zihni erkek cinselliği ile meşgulken, kadının toplumdaki
ikincil rolünü değiştirme çabasını ise penis kıskançlığının ürünü olarak
tanımlamıştır. Çünkü hem erkek hem de kadın cinselliğini belirleyen şeyin
yalnızca biyoloji olduğunu esas aldığından böyle tanımlaması işin doğası
gereğidir.
Sınıflar
arasında had bildirme aracı
Hindistan’daki
tecavüzlere ilişkin yapılan araştırmaların tahlili yapıldığında, karşı
konulamaz cinsel dürtünün doyurulması ihtiyacı konusunda ya çok az şey bulunmuş
ya da hiçbir şey bulunmamış. Bu sahnelerde görünen herhangi bir dürtü varsa, o
da aşağılama, tecavüz etme, işkence yapma, erkeğin efendi olduğunu gösterme
arzusudur. Birçok vakada tecavüzün, bir erkek sınıfının öteki erkekler sınıfını
cezalandırma ya da aşağılama aracı olarak kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Ne
zaman bir yerde devlete karşı bir hak talebi olsa (bu insanın doğuştan gelen
hakları olsa bile), bu kim olursa olsun "onlara dersi verilir" ve "hadleri
bildirilir". Bunu hep kadınlara tecavüz ederek yaparlar. Neden? Bazı
kadınlara tecavüz etmekle, hak iddia edenlere nasıl bir ceza vermiş olunuyor?
Arasındaki bağlantı nedir? O halde tecavüz; hem var olan sınıf ilişkisini hem
de var olan kadın erkek ilişkisini korumanın bir aracıdır demek yanlış
olmayacaktır.
Abartılmış
bir erkeklik
Kadına
yönelik şiddetin artık ne sadist erkek doğasına özgü biyolojiyle, ne de güncel
sorunlarla yeterince açıklanamayacağı anlaşılmalıdır. Kadına yönelik şiddet;
sömürüye dayalı kadın erkek ilişkileri, sınıf ilişkileri ve uluslararası
ilişkilerle yakından ilgili ve tarihsel olarak meydana gelmiş bir sistem olduğu
gerçeğine kanıt oluşturur aslında. Ne erkekler ne de devletler, şiddet ve zor
olmaksızın doğa üzerindeki tahakküme dayalı ilerleme ve kalkınma modellerini
sürdüremeyecekleri, artık çuvala sığmayan bir mızrak gibidir.
Günümüzde
de tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır ki, kadına yönelik şiddet ve kadın
emeğinin zora dayalı çalışma ilişkileri aracılığıyla sömürülmesi, kapitalizmin
esasını teşkil eder. Bunlar, kapitalist birikim süreci açısından tali değil,
zorunludur. Başka bir deyişle, kapitalizm eğer birikim modelini sürdürmek
istiyorsa, ataerkil kadın erkek ilişkilerini kullanmak, güçlendirmek hatta icat
etmek zorundadır. Unutmamak gerekir ki, erkeği teslim almak için geliştirilen
strateji ve taktikler, en az kadın tutsaklığı kadar bitiricidir. Kapitalist
modernitede erkek, sadece biyolojik olarak abartılmış bir erkekliğe
dönüştürülmüşken, tüm toplumsal kültürüyle aslında köleleştirilmiştir.
Özgür
erkek mücadelesi gerekli
Tüm
bu operasyonlara karşı özgür eş yaşam için en az özgür kadın kadar özgür erkek
mücadelesi gerekir. Özgür erkeklik; erkek egemen toplumun tersinden
köleleştirdiği erkek kişiliğini aşmakla mümkündür. Erkek doğulmadığına göre,
olunan erkekliği aşmak, özgür erkekliğe götüren temel bir yoldur. Felsefe,
bilim ve sanatın yaşam için olduğu ve başta gelen rolünün özgür eşleşmeyi
gerçekleştirmek, inşa etmek olduğu kavrandıkça, yaşam estetiğini kazanacaktır.
Devletçi sistemin temel değerlerinin üretildiği alanı kadın özgürlük ahlakıyla
dönüştürdükçe tecavüz kültürünü üreten ve sürdüren teori ve mitler de
geçerliliğini yitirmeye başlayacaktır. Yaygın boşanmalar, ailenin çözülüşü,
kişiliklere yüklenilen iktidar ve sömürü amaçlı tecavüz kültürünün sonucu
olarak anlaşılmalıdır. Özgür toplum ve özgür erkeklik ancak tecavüz kültürüne
karşı an be an felsefe, bilim, etik ve estetikle yüklenilmiş kişiliklerce
gerçekleştirilebilir. Bu temelde gerçekleştirilecek özgür eş yaşamların birey
ve toplum için sürekli güzellik, doğruluk ve iyilik üreteceği açıktır.
Zînê
Agırî
No comments:
Post a Comment