“Sözsüz, yazısız, toplumsuz ve hepsinden
kötüsü süre giden korku ve zora bağlı ölüm tehlikesi ve insan yaşamı yalnız,
yoksul, kaba, kötü ve kısa.” Thomas Hobbes, (1651)
Süre giden
korku ve 'kötü, kaba ve kısa' bir yaşamdan koruma çabası dünya çapında,
çocukların temel hakları olarak algılanır. Bunların amacı her çocuk için
fiziksel, psikolojik ve duygusal
gelişimine izin verecek koruyucu bir çerçeve oluşturmaktır. Birleşmiş
Milletler(BM) Çocuk Hakları Bildirgesinde
açıkça anılır ki; " çocuğun kişiliği aile ortamı içerisinde, mutluluk
sevgi ve anlayış atmosferinde tam ve uyumlu olarak gelişebilir" ve hiçbir
yerde savaşın bunu sağlayabildiği geçmemektedir. İçgüdüsel olarak savaşın
çocuklar için kötü olduğunu bilmemize rağmen, buna kanıt aramaya gerek var
mıdır? Ne yazık ki savaşın kanıtları her yeri kaplamaktadır. Var olan birçok
çatışmada savaşın kötü sonuçları çocukları da kapsamaktadır. Savaşın kanıtları,
savaşın etkilerini anlayan fakat çatışmalar ve nedenleri hakkında bir şeyler
yapamayanlar için de kara bir leke oluşturmaktadır.
Savaşın
etkileri--sadist bir suistimal kataloğu
Üç yüz elli
yıl sonra, çoğu çocuğun yaşamı halen Hobbes'in tanımladığı gibidir. Son on
yılda iki milyona yakın çocuk savaşlarda çoğunlukla acı çekerek, tıbbi yardım
olmaksızın ve bazen yapayalnız öldürülmüştür. Dört milyondan fazla çocuk ise
sakat kalmıştır. Bu çocuklar (eğer hayatta iseler) ailelerine yaşadıkları
korkuyu devamlı hatırlatırlar. Bir milyon çocuk ise öksüz kalmıştır. Ölümler
düşünülen en büyük kayıp olmasına karşın kaybettiklerimiz bunlarla sınırlı
değildir. On iki milyon çocuk, evlerinin koruyuculuğundan uzaktır, bu
çocukların üçte biri mülteciler veya toplumdan dışlanmış kimseler için yapılan
kamplarda istismara açık koşullarda ömürlerini geçirmektedir. Bazıları ise
toplama kamplarındadır.
İkincil
etkiler
Sayılar, tüm
öyküyü anlatamayabilir. Çatışmanın sonucunda oluşan acı ve ölüm en
korunmasızları, özellikle beş yaşın altındaki çocukları etkiler. Ürünlerin
kasıtlı olarak imhası, ya da daha kurnazca verimli alanların mayınlarla
döşenmesi sonucunda ortaya çıkan beslenme yetersizliği (malnütrisyon) en büyük
bedeli küçük çocukları olan ailelere ödetir. Tanınmayan ve tedavi edilmeyen
hastalıklar ve daha önceden yok edilen veya zayıflatılan sağlık sistemleri,
geriye dönüşü yıllar alacak etkiler doğururlar. Daha önce etkili olan ulusal
aşılama programlarının kesintiye uğraması yeni çocuk kuşaklarını tıp tarihinde
örnekleri görülen salgınlara maruz bırakır. Kosova’da yeni bir çocuk felci
salgını gözlenmiştir.
Uluslararası
tepki – her zaman yararlı değil
Uluslararası
toplumun saldırganı cezalandırma veya çatışmaya dahil olma tepkisi, bazen en
büyük zararlı etkisini kendilerinin ne yarattığı, ne değiştirebildiği ne de
destekledikleri politik sistemde tuzağa düşürülen masum ailelere gösterebilir.
Irak’a uygulanan ambargolar sonrası hasarların değişik biçimleri gözlendi;
ambargonun dördüncü yılında beş yaşın altında kötü beslenen çocukların oranı
dört kat arttı. Sırbistan'daki çocuklar ambargolar sonrası eski Yugoslav
cumhuriyetleri ve BM ülkelerinden ticaretin kesilmesiyle birlikte savaşın
yükünden zarar gördüler. Uluslararası toplumun savaşa taraf olarak
katılmasından sonra bunun ailelere ve çocuklara etkileri serinkanlı biçimde ve
ahlaki açıdan düşünülmedi ya da görmezden gelindi. Oysaki bütün çocukların,
çocuk hakları sözleşmesinde de belirtildiği üzere rengi dini ve etnik kökeni ne
olursa olsun ve nerede yaşarlarsa yaşasınlar önemleri ve hakları eşittir.
Tablo 1.
Silah satan ülkeler
Silah
satan ülkeler*,**
|
5 yaş
altı ölüm hızına göre
kaçıncı sırada*** |
Silahlı
kuvvetlere çocukların
katılımı**** |
ABD*****
|
125
|
Var
|
Rusya
|
93
|
Var
|
Almanya
|
144
|
Var
|
Birleşik
Krallık
|
141
|
Var
|
Çin
|
72
|
Var
|
Fransa
|
131
|
Var
|
Özbekistan
|
61
|
Yok
|
Hollanda
|
137
|
Var
|
Çek
Cumhuriyeti
|
126
|
Yok
|
İtalya
|
136
|
Yok
|
İsrail
|
132
|
Yok
|
Kanada
|
139
|
Var
|
İsveç
|
150
|
Var
|
Polonya
|
114
|
Yok
|
Slovakya
|
116
|
Var
|
Belçika
|
127
|
Var
|
İsviçre
|
142
|
Var
|
Ukrayna
|
100
|
Yok
|
Güney
Kore
|
130
|
Var
|
İspanya
|
129
|
Yok
|
Kuzey
Kore
|
92
|
Yok
|
Brezilya
|
63
|
Yok
|
Norveç
|
138
|
Var
|
Avusturya
|
140
|
Yok
|
Avustralya
|
135
|
Yok
|
Güney
Afrika
|
59
|
Var
|
*Büyük
konvansiyonel silah taciri 30 ülke.
**Kalın
yazılı ülkeler BM Güvenlik Konseyi daimi üyesidir.
***150
ülke arasında 1995 yılına göre azalan sırada 5 yaş altı çocuk ölüm hızı
listesindeki yerleri. En büyük numara en az çocuk ölümü anlamına gelmektedir.
****Orduya
katılım için gerekli yaş sınırını yükseltme çabası içinde olan ülkeler.
***** BM
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamayan 3 ülkeden biri. Bu, Dünya üzerindeki
çocukların %94’ünün bu yasa ile korunmadığı anlamına gelmektedir.
Çocuk
askerler
Çocukların
hangi yaşta orduya katılacakları ülkeden ülkeye değişmektedir. Uluslararası
insan hakları hukuku 18 yaşını doldurmamış herkesin çocuk olarak algılanmasını
talep etmektedir. Bununla birlikte aynı uluslararası hukuk kuralları 15 yaşına
ulaşmış çocukların askeri hizmetlere katılımı konusunda bir şey yapamamaktadır.
Bu adaletsizliğin giderilmesindeki başarısızlığın ardında BM’yi finanse eden
devletlerin gönülsüzlüğü vardır. Birleşik krallıkta zorunlu askerlik ve zorunlu
kamu hizmeti olmamasına karşın, 17 yaşındaki çocukların orduya aktif katılımı
diğer ülkelere yanlış mesajlar göndermektedir. Halihazırda istismara açık olan
bu konu bir de ahlaki ilkeleri göz ardı ederek askere alma işlemini
gerçekleştiren diğer ülkelerde doğum kayıtlarındaki özensizlikle birleşince 15
yaşın altındaki çocukların asker olmaları da mümkün hale gelmiştir.
Kız ve erkek
çocuklarının zorla askere alınması itaatkar, vazgeçilebilir savaşçılardan
oluşan zengin bir kaynak oluşturur. Bunlar kullanımı çok kolay olan hafif
saldırı silahlarını kullanmak için az bir eğitimle hazır hale getirilebilirler.
Çocuk askerler, devletin bu sayede eğitim gibi destek hizmetleri ve finans
yükünden de kurtulduğu, maliyeti ucuz bir kaynaktır. Uzun süren çatışmalarda
askeri zorunluluk erişkin nüfusun tükenmesi nedeniyle daha küçük çağlardaki
çocukların askere alınmaları anlamına gelir. Ordularda 10 yaşında çocukların
görülmesi artık kanıksanmıştır. Afganistan’da savaşın on yedinci yılında
askerlerin %45’inden fazlasının 18 yaşın altında olduğu tahmin edilmektedir.
Keyif verici maddeler, alkol, fiziksel ve psikolojik zor, diğerleri yanında
aile üyelerini de öldürmeye zorlanan çocukların
askeri kurumlardaki intibaklarında kullanılmaktadır.
İşkence
Askeri
amaçlar doğrultusunda çocuklar tutuklanmakta ve işkence görmektedir. Tüm
topluluğu cezalandırma, çocuktan ve yakınlarından bilgi alma, veya eğlence
amacıyla çocuklara işkence yapılmaktadır. 12 yaşın altındaki çocuklara bile
şiddet uygulanmaktadır, bunlar (hücre hapsi, gözlerin bağlanması, çıplak
bırakılmak, vurularak şiddet, elektrik şoklarına maruz bırakılmak, soğuk suyla
ıslatılmak) Uluslararası Af Örgütü tarafından kanıtlanmış ve tıbbi açıdan
belgelenmiştir.
Cinsiyet
temelinde zor
Hep erkek
çocuklar istismar edilmez. Adölesan
kızların da silahaltına alınarak veya orduya geri hizmet (temizlik ve yemek
yapma gibi) dışında hizmetlerde kullanıldığının örnekleri vardır. Savaş
suçlarından biri olan tecavüz salt erişkin kadınlarla sınırlı kalmamaktadır.
Tecavüz aynı zamanda moral açıdan zayıflatma ve çökertme amacıyla, terörize
edilmiş sivillerin kaçmasını hızlandırmak için de kullanılan taktik bir silah
olagelmiştir. Kadınlar, Bosna Hersek ve Hırvatistan’da gözlendiği gibi etnik
temizlik amacı ile kasıtlı olarak da gebe bırakılmaktadır. Adolesan kızların
tecavüze uğrama ihtimali ise savunmasızlıkları ve zayıflıkları nedeniyle
artmaktadır, yine savaş bölgelerinde cinsel yolla bulaşan (AIDS’i de içeren)
hastalıklar bulaşıcı olmadıklarına inanıldığı için endemik hale gelmektedir.
Tecavüz ayrıca olaya tanık olan çocukları da etkilemekte, bunun yanında tecavüz
edilen anne ya da diğer aile bireyi aile dışına itilmektedir.
Koruyucu
fonksiyonları olan toplum ve ailenin savaşla aşınması yüzünden çocuklar da bu
istismarın kurbanı olmaktadır. Öksüz kalan ya da bakıcılarından koparılan
çocuklar basit yemler haline gelmektedir. Bu çocukların bazıları
yoksullaştırılmış, eğitimsiz ve ürkmüş ailenin elinde kalan tek ürünü olarak
orduya satılmaktadır. Bazı ana babalar askeri eğitim almanın bu güvensiz
dünyada çocuklarına daha fazla sükunet ve koruma sağlayabileceğine kendilerini
inandırmışlardır. Çocuklar da belki ailelerini bu yolla koruyabileceklerini
düşünerek askeri hizmetlere sanki “gönüllü” gitmektedir. Bir kuruma katılmanın
yaşamlarına düzen ve amaç katabileceğine inandırılmış, özellikle zulümden
kaçışın bu yolla olabileceğine inandırılmış olabilirler. Savaşan tarafların
topluca unuttuğu şeylerin başında da savaşın bitimindeki yerleşik düzene
adaptasyon sırasında bu asker çocukların hesaba katılmamasıdır. Başarılı
entegrasyon, zarar görmüş olan toplum, aile, okul ve yakınların desteğini
gerektirir.
Savaşın
psikolojik etkileri
Belgelenmesi
çok zor ve çocuklar üzerine etkileri çok örtüktür. Savaşın fiziksel olarak
etkilediği çocuklardan daha fazla çocuğa dokunur ve daha az tedavi edilir.
Savaşla birlikte norm ve değerleri altüst olmuş bir toplumda büyümek kendini
birçok yolla gösteren arazlara
neden olur.
Geçmişte bu etkileri anlamakta zorlanırdık. Çocukların savaş gibi bir olay
karşısında anlamlandırmalarının daha yüzeysel olması nedeniyle bu olayla başa
çıkabilme yetilerinin daha fazla olduğu düşünülür. Böylece, davranışsal
bozuklukların da daha az gözlenebildiği tahmin edilir.
Savaşın
psikolojik etkileri çocuğun yaş, cinsiyet, kişilik ve çocuğun kültürü ile
önceki deneyimlerine bağlıdır. Olayların doğası ve çocuğun olaylara maruziyeti
de önemli faktörlerdir. Psikolojik etkiler savaşın yarattığı diğer sorunlardan
– fiziksel yaralanma, aile üyelerinin, evin veya toplum desteğinin kaybı- da beslenir.
Çocuklar
travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerini tekrar eden, ayrıntılı ve
sıkıntı verici düşünce ve imgeler duyumsamak şeklinde gösterirler. Bu çocuklar sıkıntı verici olayları düşler,
öykü anlatma veya oyun şeklinde tekrar tekrar yaşarlar. Savaşı yaşayan çocuklar
arasında depresyon ve anksiyete bozukluklarına sık rastlanır.
Savaşın
yarattığı ahlaki çöküntüden tavır ve değerler de etkilenir. Korkudan etkilenen
çocuklarda saldırgan davranış kendini milliyetçi tavırlarla ortaya çıkarabilir.
Bu çocuklara, yakınları arasında daha üstün bir gözle bakılır. Kendine dönük
davranışlarında kendine zarar verme eğiliminde, örneğin nişancılık oynarken
hedef olma gibi bu oyunlarla savaşı oynamak, gerçek savaşın içinde yer almadan
bir önceki adımdır.
Toplumun
direnişinin içinde aktif olarak yer almak ve tepkilerini savaşın baskılarını bu
yolla kontrol altına almak bazı çocuklar için psikolojik açıdan koruyucu da
olabilir. Çocuklar silahlı çatışmalarda rol almaya ve kendilerini cesur
hissetmeye eğilimli olsalar da, kendilerini zorla büyüten erişkin rollerine
öykünmeye çalışsalar da, duygusal olarak gelişmemişlerdir. Bu durumlarda
çocuğun kendi inanışı savaşın hangi tarafında olduğuna göre belirlenir. Eğer bu
katılım bir çocuk asker olmak şeklindeyse adölesan döneme sarkan etkileri de
birlikte getirecektir.
Savaşın
değişen yüzü
Modern savaş
alanı artık boştur… Savaşlar göğüs göğüse çarpışma yerine yüksek teknoloji
kullanılarak gerçekleştirilmekte, eskisi gibi büyük cephe savaşları olmamakta
ise de, bu tanım gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Savaşlar bir süredir
cephe savaşı niteliğini kaybetmiş, daha doğru bir tanımla cephenin niteliği
değişmiştir. Cephe artık sivillerin oturduğu şehirler, çocuklarla dolu parklar
ve annelerle dolu pazarlarda olmaktadır. Tek benzerlik topçu birliklerinin
cephenin uzağında mevzilenmiş olmalarıdır. Bu değişiklik, savaşlardaki sivil
kayıpları açıklamaktadır. 1. dünya savaşı sırasında verilen kayıpların %5-10
kadarı sivilken, günümüzde özellikle yerel savaşlarda kayıplardaki sivil oranı
%90’ları bulmaktadır.
Trajediyi
önlemek
“Yabancı” bir
savaş için müdahaleyi düşünürken, gelişmiş ülkelerde bu tavır sonucu savaşta
ölecek olan savaşçıların sorumluluğunu politikacılara atma kolaycılığının da
tuzağına düşülmektedir. Bu konu ile ilgili çelişkiler düşünülürken savaş
alanının sınıfların, oyun alanlarının, pazarların içinden geçmesi nedeniyle
ölecek bebek ve çocukları da hesaba katmak gerekmektedir. Şehirlerde soykırım
ölçeğine ulaşan kıyımlar bir gecede olup bitmemektedir. Bu olaylar ortaya
çıkmadan önce ayrımcılık, artan baskılar, politik ve ırksal destekli şiddet, ve
bunlarla çoklukla beraber giden ağır sefalet gibi uyarı işaretleri vardır.
Milliyetçiliğin yükselişi ile ilgili fikirler, Staub’un belirttiği kültürel
arka plan dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu arka plan genişlemeci ve
ırkçı eğilimleri, kültürel veya tarihsel üstünlük var sanılarını ve
farklılıklara hoşgörüsü kıt, mermer gibi sımsıkı, sınıfsız olduğu düşünülen
topluluk kurallarını içermektedir.
Bu meseleler
dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir ve politik tartışmaların insani
meselelerin önüne geçmesine izin verilmemelidir. Eyleme geçme konusundaki
gecikme gizli bir suç ortaklığı anlamına gelebilir. Sorumluluğumuzu belirlemek
kadar kötülüklerin büyümesini ve genişlemesini de gözlemek zorunludur. Savaş
suçlarını yargılayabilmek için kanıtların erkenden toplanması, sözde
despotların da kanuni bir çerçevenin farkına varmalarını sağlayarak önleyici
değer taşıdığı için de önemlidir
Son 20 yıldır
savaşın çocuklar üzerine etkisi hakkında yeterince bilgi toplarken, dünyadaki
savaşların yol açtığı fiziksel ve psikolojik savaş yaralanmalarından
malnütrisyonlara ve bulaşıcı hastalık salgınlarına kadar değişik olaylar bize
oldukça yardımcı oldu. Zaman, şimdi savaştan etkilenen çocukları savunma ve
onlar adına araya girme zamanıdır. Bizler, hastalık sürecini tarif eder ve
hastalığın etkilerini silmeye çalışır bir konumdan hastalıktan etkin şekilde
önleyici programlar başlatır konuma gelmeliyiz.
Tablo 2:
Çatışmalı ülkeler:
1995’te
çatışma yaşanan ülkeler**,***,****
|
5 yaş
altı ölüm hızına göre kaçıncı sırada*****
|
Angola
|
2
|
Sierra
Leone
|
3
|
Cibuti
|
=3
|
Afganistan
|
5
|
Liberya
|
9
|
Somali
|
10
|
Uganda
|
18
|
Burundi
|
20
|
Kamboçya
|
21
|
Burma
|
29
|
Ruanda
|
32
|
Hindistan/Kaşmir
|
39
|
Sudan
|
40
|
Papua
yeni Gine
|
48
|
Tacikistan
|
51
|
Endonezya/Doğu Timor
|
53
|
Guatemala
|
58
|
Güney
Afrika
|
59
|
Cezayir
|
62
|
Peru
|
65
|
Filipinler
|
67
|
Türkiye
|
71
|
Ekvador
|
77
|
Lübnan
|
80
|
Kolombiya
|
83
|
Rusya
Federasyonu
|
93
|
Sri
Lanka
|
110
|
Bosna
Hersek
|
113
|
Hırvatistan
|
118
|
İsrail
|
132
|
Birleşik
Krallık
|
141
|
*Çatışma
kavramı, başladıktan sonra 1000 ve daha fazla ölümle sonuçlanan olayları
tariflemektedir.
** 1995 ve
1996 yıllarında çatışmanın sürdüğü ülkeler
*** Kalın
yazılmış ülkelerde 15 yaş altındaki çocuklar çatışmaya katılmaktadır
****
İtalik yazılmış ülkelerde 18 yaş altındaki çocuklar çatışmaya katılmaktadır
***** 150
ülke arasında 1995 yılına göre azalan sırada 5 yaş altı çocuk ölüm hızı
listesindeki yerleri. En büyük numara en az çocuk ölümü anlamına gelmektedir.
Çocukları
savaşın etkisinden korumak için stratejiler
BM ÇOCUK
HAKLARI SÖZLEŞMESİ’Nİ KULLANMAK
Birleşmiş
milletler çocuk hakları sözleşmesinin üç temeli vardır. Bu temeller, tümü
oluşturan birçok madde üzerinden tanımlanır ve birlikte anlaşılıp hakkıyla
uygulandığında çocuğun güvenliğini ve sağlıklı bir şekilde gelişmesini
sağlayabilir.
Ø Çocukları etkileyebilecek politikaları
kararlaştırırken çocuğa en çok uygun olan dikkate alınmalıdır. Her çocuk bu
kanunun kefesinde bir başka çocuktan değersiz değildir. Bu nedenle her çocuk
kendine en uygun seçimi yaparken kendi ilgilerini göz önüne almalıdır ve bu
seçim çoğunluğun seçiminden etkilenmemelidir.
Ø Herhangi bir yaştaki çocuğun kendisi ile
ilgili verilecek kararlarda katılım göstermesi bu kararların çocuğa uygun olma
olasılığını artırırken çocuğun haklarının ihlal edilme olasılığını azaltır.
Ergenlerin çoktan beridir bilgi sahibi olma hakkı ve uygun seçimler yapma hakkı
olduğu kabul edilmektedir.
Ø Fark gözetmeme birey veya topluluk
olarak çocuklara uygulanacak herhangi bir politikanın kuralı olmalıdır. Çoğu
istismar fark gözetmeme kavramının uygulanmaması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Üç ülke
(ABD, Somali ve Cook adaları) dışında tüm ülkeler tarafından imzalanan BM çocuk
hakları sözleşmesi çocuk haklarını korumak için etkin bir belge gibi
gözükmektedir. ABD, dünyanın çoğu bölgesinde politikaları dayatan, uygulayan ve
koruyan bir role bürünmüştür. Somali ise çocuklarının yoksulluk ve savaşla
ilgili deneyimlerini Unicef’in 1997 ülkeler arası 5 yaş altı ölüm hızı
listesinde sondan 10. olarak gösteren bir ülkedir.
ÇOCUK
HEKİMİNİN ROLÜ
Etkili bir
liderlik beklemek çocukların haklarını savunanları engellememelidir. Çocuk
hekimleri ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Çocukları dinlemekle meşhurdurlar ve
renkleri ve inançları ne olursa olsun çocukların ilgilerine en uygun işleri
başarmaları için desteklemek durumundadırlar. Toplumdaki konumları çocukları
savaşın istismar edici etkilerinden koruyabilmek için onlara bir platform
sağlar. İstismar konusundaki bilgileri onların bu konulardaki seslerine otorite
katar. Bu biçimdeki otorite, uluslar arası imkanları araştırmak ve uygun bir
şekilde yanıt vermek için kullanılabilir, bu otoritenin etkileri olumludur.
Sorun oldukça güç olmasına rağmen, gerçek zorluk, bireysel seslerin, olağanı
değiştiremeyeceği şeklindeki yaygın görüşün üstesinden gelebilmektir.
ULUSLARARASI
TOPLUMUN YANITI
Eğer savaş
bitirilemiyorsa çocuklar üzerine olan etkilerini azaltabilecek çabalar;
Ø sivillere ve sivil yerleşimlere
saldırıların engellenmesine dair görüş birliği elde etmek
Ø sivilleri çatışma bölgelerinden tahliye
etmek ve
Ø “güvenli alanlar” kavramını etkin bir
şekilde zorlamayı içermelidir.
Beyefendilerin
görüş birliği sağlaması eğer bütün kibar insanlar öldürülmüş ya da kaçmaya
zorlanmışsa imkânsız olabilir. Sivil mültecilerin hedef alınmasının ardındaki
amaç apaçıktır. Genellikle etnik farklılıklara dayanan güvensizlik, korku,
kıskançlık ve öç alma duygusu genellikle varoluş amacını sadece hayatta kalma
gibi gösteren yıkıcı ırkçı aygıtlarla oluşturulur. Düşman bir “gen havuzu”nun
yok edilmesi savunulabilir bir askeri amaç olagelmiştir.
İlerleyen
bir orduya karşı evden göçmek belki de insanların hayatını koruyabilecek tek
şey olabilir. Bununla birlikte, çoğunlukla tam da bu nedenle insanların hayatı
tehlikeye girebilir. Bu aynı zamanda ordunun işini kendi başına yapmak olarak
da görülebilir. Sonuç aynı olacaktır; yabancı bir gücün etkisiyle etnik
temizlik. Kurtulanlar hastalıkları ile baş etmek için acil yardım sistemlerine
muhtaç mülteciler olurlar. En iyi
yaklaşım göç karşısında çocuk ve ailelerin yanında yer almak ve onları
toplumları ve evleri ile birlikte savunmaktır.
ETKİN
GÜVENLİ ALANLAR
Uluslararası
yasalarla güvence altına alınmış bir korumalı bölge ya da “güvenli alan”,
çocuklar ve savaşmayan sivillerin hakkı olan güvenlik ve desteği sağlayabilir.
Bunlar, ihtiyaca göre yerleşim birimlerinin merkezlerinde konumlanan,
mülteciler ve dışlanmış insanlara yönelik kamplar olabilir. Uluslararası
toplumun koruyucu güçlerinden ayrı olarak, askeri olarak nitelendirilebilecek
olanakları olmamalıdır. İçeride yaşayan insanlar silahsızlandırılmalıdır. Bu
yerleşimlerin çevresinde gereksinim duyulduğunda lojistik ve tıbbi desteği
sağlayacak şekilde güvenli koridorlar oluşturulmalıdır. Tehdit anında hızla
cevap verecek ve engelleyici rol oynayarak çocukları çatışmanın etkisinden
koruyacak askeri bir koruma da olmalıdır. Askeri destek çevre ülkelerden destekle
hazırlanmalı fakat bu ülkelerin yönetiminde olmamalıdır. Yine bu koruma
bağlamında olayların sonunda değil daha başlangıcında hareket edecek
uluslararası savaş suçları mahkemesinin de desteği alınmalıdır.
Çocuklara
yapılacak en büyük adaletsizliklerden birisi, bu sayılanların daha önce de
düşünüldüğü fakat uygulamaya geçemediği şeklindeki yaygın söylemdir. Benzeri
denemelerin başarısızlığının nedeni koruyucu ülkelerin şiddetli bir saldırı
karşısında durmak için gönülsüzlükleridir. Doğu Bosna’daki Srebrenica sözde bir
“koruma gücü” ‘nün “BM koruması” altındaki insanların yaşamlarını nasıl riske
attığına güncel bir örnektir. Dünyanın geri kalanı o bölgede BM tarafından
oluşturulan bir koruma gücünün varlığına inanırken o bölgede bir soykırım süreci
yaşanıyordu.
Etkin bir
koruma stratejisi, doğru olanın yapıldığının bilinciyle güçlenen kesin bir
politik uzlaşma gerektirir. Yine insani ve askeri güçlerin birlikte çabası
gereklidir.
İyi ve
insancıl eylem için kuruluş
Klinik
pediatrinin temellerini de oluşturan, çocukları korumak için kullanılan iyi
eylem örnekleri bu konuda yol gösterici olabilir. Girişimler çocuğun ve ailenin
gereksinim ve kabullerine uygun olmalıdır. Travma sonrası stres bozukluğu ile
baş etmek amacı ile geliştirilen yöntemler bu sayılan duruma örnek verilebilir.
Ulaşılabilirlik
personel olsun eşya olsun, kaynakların hedef toplumun ulaşabileceği yerlerde
konumlanması ile sağlanabilir. Bu prensip özellikle etnik temelli çatışmaların
yaşandığı veya mayınlarla döşeli alanlar gibi tehlikeli bölgelerde daha önem
kazanmaktadır.
Girişimlerin
yasallığı özellikle temel insani hakları kısıtlanmış bireylerle uğraşırken
elzemdir. Bu konuda uluslararası uzlaşılar bulunmaktadır.
Çocuklar
uzmanlaşmış bakımı hak ederler. Gelişmiş ülkelerde çocukların sorunları
profesyonel ekiplerle çözülür. Daha zor koşullarda yaşayan çocuklar da koruma
için iyi niyetli olsa da uzman
olmayanlardan daha iyisini hak eder. Hükümet dışı organizasyonların
işlemlerinin BM tarafından onayında kullanılan kılavuz yönergeler bu işe
yarayabilir. Uzman olmayan operatörleri caydırmak için onay mekanizması
işletilebilir.
Çocuklara
yönelik herhangi bir hizmet çocukların güvenliğini garantiye almak zorundadır.
Bu çocuklara verilen hizmetin iyileştirilmesini sağlamak için gereklidir.
Yeterli bilgilendirme yapılmadan invazif bir girişim, analjezi ya da sedasyon
uygulamak buna örnek olarak verilebilecek bir klinik uygulamadır. Bunun kadar
kötü olan bir durum da çocukları ailesinin onayı olmadan ya da kimliğini
gizleyerek uluslararası bir sınırdan kaçırmaktır. Gelişmiş ülkelerde çocukları
kendilerine karşı suç işleyen erişkinlerden koruyan yasalar vardır. Çocuklar
aynı güvenliği insani krizlerde de hak ederler. Bu çocuklarla ilgilenenleri
izleyecek bir süreç başlatılmalıdır.
Girişimler
işbirliği içinde gerçekleştirilmelidir. Gelişmiş ülkelerde veliler, yakınlar ve
toplum çocukların problemlerinin çözümüne katkıda bulunur. Bu katkı çatışmalı
durumlarda, olaylar yüzünden şaşakalmış çocukların güvenliğini ancak
tanıdıklarının sağlayabileceği durumlarda özellikle önem kazanmaktadır.
Kurumlar
arası eşgüdüm israfı ve tekrarlamaları önleyecektir. Bu iş etkin bir denetim
gerektirir. Açık tartışmanın amaçları grup içi tüketim değil etkinlik ve
etkililik olmalıdır. Saydamlık yardım kuruluşlarının muhtemelen en önemli
eksikliğidir. Bir yardım programının şansı gerçekçi bir şekilde finanse
edilmesiyle doğru, hakkındaki israf ve sahtekarlık şüpheleriyle ters
orantılıdır.
Silah
ticareti ve çocuk hakları: Uzlaştırılamaz kavramlar
Yaşananlar
göstermektedir ki, çocuk hakları gelişmemiş ülkelerdeki savaş ilancılarının
kafalarını karıştıran bir kavram değildir. Bu tür rejimlere satılan silahların
çoğu BM çocuk hakları sözleşmesi’ni imzalamış ülkelerin devletçe desteklenen
firmalarından gelmektedir.
Bu gibi
ülkeler suç ortaklığını inkar etmektedirler, fakat yarattıkları finansal ve
politik ortamla silah tacirlerinin alışverişlerine izin vermektedirler ve savaş
suçlarından sorumlu sayılmalıdırlar. (Birleşik Krallığa bağlı) Man Adası’na kayıtlı
bir şirketin Ruanda’da savaşan tarafların birinin silah sağlayıcısı olduğunun
açığa çıkarılması, bıçak ve tabanca gibi kişisel silahların kullanımını
kısıtlayan Birleşik Krallık yönetimlerini yakından ilgilendirmektedir. Birileri
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin imzacılarından olan Birleşik Krallık ile
dünyanın en büyük silah tüccarı ABD arasındaki bu ahlaksız uzlaşmayı
sorgulamalıdır. Bu olay aynı zamanda azgelişmiş ülkelere yapılan uluslararası
yardım programlarına 1995 yılı içinde GSMH’sına göre ayrılan pay itibarı ile
15. sırada bulunan Birleşik Krallık için bir talihsizliktir. Şimdi, bu silahları
dağıtan ülkelerin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin giriş yazısı hakkında
düşünmeleri ve kendilerine bu silah dağıtımının” Bütün ülkelerdeki, özellikle
gelişmekte olan ülkelerdeki çocukların yaşam koşullarını iyileştirmek için
uluslararası işbirliğine ihtiyaç var...”, veya” toplumda birey olarak yaşamaya
başlayacak çocuk, BM sözleşmesi’nin ruhundaki barış, saygı, tolerans, özgürlük,
eşitlik ve kardeşlik ilkelerini özümsemiş olmalı...“ amaçlarına hizmet edip etmediğini samimice
sorgulamaları için uygun bir zamandır.
Michael C
B Plunkett, David P Southall tarafından Archive of Disease in Childhood Dergisi
1998;78:72-77’de yayınlanan derlenmiştir.
Çev: Dr.
Erdem Gönüllü
Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
No comments:
Post a Comment