Üç yaşında
küçük bir kız çocuğuyken bir sabah anneniz sizi apar topar uyandırıp evden çok
uzakta kimsenin olmadığı bir araziye götürüyor. Nemrut suratlı yaşlıca bir
kadınla buluşuluyor, kadın pis bohçasından paslı bir jilet ya da kırık cam
parçası çıkarıyor. Anneniz bacaklarınızı ayırıyor ve sünnetçi kadın
klitorisinizi kesip, sadece çişinizi yapabileceğiniz şekilde bir açıklık
bırakarak vajinanızı boydan boya hasır bir iple dikiyor. Şanslıysanız, hayatta
kalıyorsunuz. Eğer değilseniz kan kaybı veya enfeksiyondan ölüyorsunuz.
Afrika’da
kadın olmak için bir bedel ödemeniz gerekiyor. Hiçbir şeyden haberinizin
olmadığı ve savanlarda hayvanlarla oynayarak geçirdiğiniz mutlu çocukluğunuzun
ortasında sizi hiç istemeyeceğiniz bir acıya ve hayatınızın sonuna kadar
taşıyacağınız bir yaraya mahkum ediyorlar. Kadın(!) olmak için kadınlığınız
elinizden alınıyor.
Afrika’da
ve bazı Ortadoğu ülkelerinde her yıl 3 ila 12 yaş arasında milyonlarca küçük
kız çocuğu bu vahşete maruz kalıyor. Genel olarak müslüman Afrika ülkelerinde
gözlemlenen bu ritüel, kızlıktan kadınlığa geçmenin ve gerçek bir kadın olmanın
değişmez şartı. Erkek egemen toplumun dayattığı, fakat kadınlar arasında sessiz
sedasız halledilen bir pratik.
Sünnetli
kadınlar, hayatları boyunca regl dönemlerinde ve cinsel ilişki sırasında
dayanılmaz ağrılar çekiyor. Sünnetsiz kadınlar ise kabilelerine ve soyadlarına
ihanet etmiş sayılıyor, dolayısıyla aile tarafından reddediliyorlar. Hayat
kadını veya fahişe statüsünde kabul edildikleri için asla evlenemiyor ve her
türlü sosyal grubun dışında kalıyorlar. Bu duruma düşmekten ve ‘kirli’ addedilmektense
yüzyıllardır anneler, kendi elleriyle küçük kızlarının çığlıklarını duymazdan
gelerek onları sünnet ettiriyor. İffetli birer kadın olabilmeleri için..
Peki,
kadınların sünnet edilmesinin geleneksel nedenlerinin yanında sosyolojik
sebepleri de yok mu? Tabii ki var. Sünnetli kadınlar, klitorisleri olmadığı
için hiçbir zaman haz duyamıyor. Bu da kadını cinsel açıdan nötralize ediyor ve
sadece bebek yapan bir makinaya dönüştürüyor. Ayrıca dikişi genişlememiş veya
açılmamış kadının bekâreti, dışarıdan bakıldığında kolayca anlaşılıyor.
Dolayısıyla bu ritüelin, bir nevi ‘bekâret kontrol mekanizması’ olduğu da
söylenilebilir. Yani Türkiye’deki gibi işi şansa bırakmamışlar. Belki kızlık
zarı geridedir, esnektir, doğuştan yoktur gibi durumları düşünmelerine gerek
bile yok. Kadın dikiliyse, tamamdır.
İlk sünnet
vakasının milattan önce Mısır’da bir mumya üzerinde gözlemlenmiş olması,
geleneğin ne kadar uzun süredir devam ettiğini kanıtlıyor. Yüzyıllardır var
olan bu geleneğin İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını söyleyen din adamlarına
rağmen, her gün 8 bin kız çocuğu sünnet ediliyor.
Waris
Dirie, o kızlardan sadece bir tanesiydi. Somalili Waris, 4 yaşında sünnet
edildi ve hayatta kaldı; fakat küçük kız kardeşi onun kadar şanslı değildi. 12
yaşında babası tarafından 3 deve karşılığında 65 yaşında bir adamla
evlendirilmek istenince annesinin yardımıyla evden kaçtı. Günlerce yürüdü, çölü
aştı ve Somali’nin başkenti Mogadişu’ya ulaştı. Mogadişu’daki akrabaları
sayesinde Somali Büyükelçiliğinde temizlikçi olarak çalışmak üzere
İngiltere’ye gitti. Orada çok ünlü bir fotoğrafçı tarafından keşfedilen Waris
Dirie, başarılı bir top model oldu fakat içine girdiği görkemli ve parlak hayat
mutsuzluğunu gizleyemedi. Waris, artık ‘Afrika’nın çölünden Paris podyumlarına’
başlıklı röportajlar vermek istemiyordu. Anlatmak istiyordu, kadın sünnetinden
bahsetmek, tüm dünyaya haykırmak ve bununla savaşmak istiyordu. Bir gün
gazeteye verdiği bir röportajda başına gelenleri anlattı. Basında çok büyük
yankı uyandıran röportaj sayesinde herkesin Waris’in ve milyonlarca Afrikalı
kadının maruz kaldığı bu vahşetten haberi oldu. Daha sonra Waris, kadın
sünnetine karşı verdiği mücadeleye odaklanmak istediğini açıklayarak modelliği
bıraktı. 1997 yılında BM tarafından Kadın Sünneti Özel Elçisi olarak seçildi.
2002 yılında Desert Flower Foundation’ı (Çöl Çiçeği Vakfı) kurdu. Waris
Dirie’nin aynı zamanda kendi yaşam öyküsünü anlattığı 3 kitabı ve bir de Çöl
Çiçeği adlı kitabından uyarlanmış, aynı adı taşıyan bir filmi var.
‘’ ..Kadın sünneti bir kültür değildir, kadın sünnetinin dinle bir ilgisi yoktur. Bu durum değişmelidir ve değişim bizim ellerimizdedir. Afrika’nın liderleri, çocuklarınız ağlarken siz neredesiniz? .. Afrika Ana sen bize onca varlık, onca doğal zenginlik ve güzellik verdin. Senin gücün ve güzelliğin sonsuza dek yaşayacak. İnsanlar seni hem iyiye hem kötüye kullandı. Senin gibi bir yer daha yok; ama Afrika’nın yeni bir ruha ihtiyacı var. Benim bir hayalim var. Savaşıp birbirimizi öldürmediğimiz, dayanışma içinde birbirimize destek olduğumuz bir Afrika hayal ediyorum. Kadınların erkeklerle eşit muamele gördüğü bir Afrika hayal ediyorum..’’
Waris
Dirie, Anneme Mektup
*
Warıs
Dirie, çilde göçebe bir yaşam süren ve kızların sünnet edilmesi gibi
gelenekleri hala uygulamakta olan Somalili bir ailenin kızı olarak dünyaya
geldi.On iki yaşına geldiğinde, yaşlı bir adamla evlendirileceğini öğrenince,
çöldeki ailesini terk ederek kaçar ve onu önce Afrika'daki akrabalarına, oradan
Londra'ya ve sonra da ünlü bir model olacağı Amerika'ya götüren ilginç yaşam
yolculuğuda başlamış olur.
Gündüzleri
Naomi Campbell gibi ünlü modellerle çalışan Waris Dirie, aynı zamanda Birleşmiş
Milletler'in bir insan hakları elçisi olarak görev yapmaktadır. Fakat o yine
de, geceleri, terk etmek zorunda kaldığı vatanı Somali'deki basit yaşamın
özlemini çekiyor. Kadınların genel olarak, kendi ayakları üzerinde duran özgür
bir birey olma çabası karşısında karşılaştıkları sorunlar, yokluklar ülkesi
olan Afrika'nın çöllerinde yaşandığında, çok daha çarpıcı ve öğretici bir
deneyim haline geliyor. Waris Dirie, bu sorunlarla nasıl baş ettiğini
anlatarak, ister Afrika'da olsun, ister gelişmiş ülkelerde, benzer sorunlarla
karşılaşan tüm kadınlara ışık tutuyor. Dirie'nin öyküsü aynı zamanda, yılmadan
çalışıldığında, insanın her istediğini elde edebileceğini de göler önüne
seriyor ve herkese, dirençli ve çalışkan olma konusunda bir ders veriyor.
Waris
Dirie'nin çarpıcı yaşam öyküsünü anlatan bu kitap, on bir ülkede aynı anda
yayınlandı ve hemen beyaz perdeye uyarlama çalışmaları başlatıldı.
'Waris'in
öyküsü, gerçek bir kadın kahramanın öyküsü.Herkese esin kaynağı olacak!'
-Elton
John-
'Waris
Dirie, çok özel ve yürekli bir insan.Öyküsü herkese esin kaynağı olmalı.
Düşlerini gerçekleştirmek için karşısına çıkan tüm engelleri aşmakla kalmamış,
aynı zamanda kadınların özgürlüğü adına, çok soylu bir savaşa çağırmıştır."
-Dr. Nafis
Sadık-
(Tanıtım
Bülteninden)
No comments:
Post a Comment