Bence insanın en kötü özelliği acımasızlığıdır. Elbette
o, acımasızlığına bazı “haklılık” kılıfları bulmasını da bilir. “O da bir
zamanlar bana böyle yapmıştı, oh olsun…” diyerek kendini rahatlatır.
Bir gün arkadaşlarla bir yerde oturuyorduk. Kucağında
çocuğuyla bir Suriyeli göçmen masaya yaklaşıp para istedi. Yandaki masadan orta
yaşlı bir adam, yüzünde müstehzi bir ifadeyle, “Tayyip versin” dedi, Suriyeli
göçmen, başı önünde uzaklaştı oradan.
Orta yaşlı adam, belli ki kendini Suriyeli göçmene karşı
iyice tahkim etmişti. Suriye’deki iç savaştan onu sorumlu görüyordu. Adama
göre, zavallı göçmen, şimdi “fakirlik rolü keserek” bizleri “soymaya”
çalışıyordu. Hatta aslında o bir “terörist”ti. Onu bu “terörist” başkaldırıya
sevk eden ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Gidip ona dilensindi: Allah
versin yerine, Tayyip versin. Zekice bir buluş değil. Ama acımasız olduğuna hiç
kuşku yok.
Geçenlerde televizyonda bir görüntüyle karşılaştım. Şimdi
neresiydi unuttum, Türkiye’nin bir ilinin bir mahallesinde, mahalleliler,
Suriyeli göçmenlere saldırmıştı. Polis, mahalleyi Suriyeli göçmenlerden
“temizlemekte”ydi. Yaşlı bir Suriyeli, kolundan tutan polisin iteklemesiyle
polis arabasına binmeye çalışıyordu. Yüzünde korku, eziklik ve biraz da
şaşkınlık ifadesi vardı. Şu yaşta, sürüklendiğim bu ülkede başıma gelene bakın,
der gibiydi. Halka karşı her daim hodbin olan polisin, “halkın talebini” bu
kadar ivedilikle yerine getirmesi ise oldukça şaşırtıcıydı. Polis daima en
zayıfın tepesine biner.
Suriyeli göçmenleri mahalleden sürenler, acaba bir gün
aynı şeyin kendi başlarına da gelebileceğini hiç düşünmüşler midir? Ya da o
korktukları polisin anında taleplerini yerine getirmesindeki tuhaflığın
üzerinde birkaç saniye durmuşlar mıdır? Hiç sanmıyorum. İnsanlar işlerine
gelmeyen şeyler üzerinde, rahatsız edici, irdeleyen sorgulamalara girmekten pek
hoşlanmazlar.
İki gündür Maraş ve Adana’da da Suriyeli göçmenlere karşı
saldırılar devam ediyor. Gazeteler, saldırıları yapanların sosyal medya
üzerinden örgütlendiğini yazıyor. Olabilir. Her toplumsal olayın arkasında
mutlaka gizli eller arayan biri değilim. Gerçekten de bunlar, basit ırkçı
güdülerin sosyal medyada örgütlenmesiyle ortaya çıkmış olaylar olabilir.
Aslında, öyle görünüyor ki,
Anadolu sağcılığı, kendine yeni bir hedef
bulmuştur.
Fakat tuhaf olan, toplumsal muhalefet güçlerinden bu
konuda pek bir ses çıkmamasıdır. Acaba AKP muhalifliği bir körlüğe mi yol
açıyor diye düşünmekten kendimi alamadım. Suriye iç savaşını AKP körükledi
doğru tespiti, giderek iç savaşın mağdurlarına karşı bir duyarsızlığa mı yol
açmaya başladı? Neyse ki bugün Bir gün gazetesi saldırıları kınayan bir haber
yapmış. Buna sevindim ama öte yandan başlığı hatalı buldum: “Saldırıların
sorumlusu AKP”dir.” Muhabir, İHD Genel Başkanı’nın yaptığı açıklamayı kendince
yorumlayarak böyle bir başlık atmış. Şimdi bundan ne sonuç çıkarmalıyız? Bu
saldırıları AKP mi örgütlüyor? Tabii ki bu saçma, AKP yönetimi, kendisinin
körüklediği bir iç savaşın mağdurlarını, hele kapıları kendi açmışken neden
hedef alsın durup dururken, en azından bu konjönktürde. O zaman, söylenenin bir
tek anlamı kalıyor: AKP iç savaşı körükledi ve bu Suriyeli göçmenlerin ülkeye
gelmesine neden oldu. O zaman saldırılardan da o sorumludur. Yanlış mantık,
yanlış sonuç. Bu, saldırıları bizzat yapan ırkçıları mazur gören bir yaklaşım
olmuyor mu? Saldırılardan, saldırıları yapanlar değil, bu göçmenleri buraya
getirenler sorumludur anlamına gelen sözler, sonuçta saldırganlara cesaret
verir.
Suriyeli göçmenlerin bu ülkeye neden geldiklerini bir
tarafa bırakalım şimdi. Sonuç olarak gelmişlerdir ve burada yaşamak
zorundadırlar. Onlara gösterilen tepki, hangi gerekçeye sığınılırsa sığınılsın
ırkçı bir tepkidir ve asla hoş görülemez.
İngiltere’de on beş yıl, İsviçre’de beş yıl yaşamış bir
siyasi göçmenim. Bu ülkelerde hiçbir zaman bu tür kaba saba saldırılara muhatap
olmadığım gibi, birkaç münferit olay dışında, göçmenlere karşı toplu ırkçı
gösterilere de tanık olmadım. Buna rağmen, gizli batılı ırkçılığının ne
olduğunu, insanın canını nasıl acıttığını çok iyi bilirim. Yüzünüze bir şey
söylemezler, hatta görünüşte kibar davranırlar ama konuşma tarzlarından,
bakışlarından sizi nasıl küçümsediklerini çok iyi anlarsınız. Bir de bu gizli
ırkçılığın, bizde olduğu gibi kaba saba bir saldırganlığa dönüştüğünü düşünün,
ne kadar yaralayıcı bir şeydir. Bir insana ne yaparsanız yapmış olun, sığındığı
bir yerden kovduğunuzdaki kadar yaralayamazsınız. İnsan ruhunu bundan daha
fazla yaralayan hiçbir şey yoktur.
Sevmek ve merhamet, tüm canlıların sahip olduğu doğal
güdülerdir. Canlıların en gelişmişi olduğu söylenen insan ise, bana öyle
geliyor ki, doğanın bahşettiği bu hasletten payını en az alan canlıdır.
Gün Zileli
15 Temmuz 2014
No comments:
Post a Comment