Wednesday, 3 September 2014

Boşlukta Yüzenler Ya Da Alis Harikalar Diyarında

Hiçbir şeyi ve kimseyi bıraktığım yerde bulamıyorum, sanki bütün nesnelerin ve öznelerin benden kaçtığı bir evrende yaşıyorum, böyle hissetmek ise çok ürkütücü. Akşam koyduğum kitap koyduğum yerde değil, çıkardığım küpe hiçbir yerde değil, çoraplar, kahve fincanları bir varlar bir yoklar. Aslında onların benden bağımsız bir varoluşu olduğuna çok erken uyanmıştım, arayınca bulunmazlardı, canları isteyince yaklaşırlardı bana.  Başka bir ailede büyüsem felsefi bir derinliğe dönüşebilecek düşüncelerim, belki de tek rasyonalist olduğu alan “ev düzeni ve ne nerededir” olan anne tarafından bölünür,  “saçmalayacağına düzenli olmayı denesene azcık” diye haykırarak beni ve nesneleri düzene sokmaya çalışırdı. Bana pek işlemezdi, büyüklerin bağırmalarına alışkındım ve nasıl bir çaresizlik içinde olduklarını anlayabiliyordum –yoksa insan niye bağırsın başkasına- da, nesneler bu haykırıştan çekinir, bir süre daha kolay bulunurlardı. Bir süre ama sonra tekrar aynı manzara, “aradınsa bul” manzarası.

Nesnelerin varlığını kesinleyen şey olarak bakış mefhumu benim yaşadığım evrende tek taraflı işlerdi, sadece onların bakışı benim varlığımı kesinliyor gibiydi, bu konuda Ponty ile tartışmayı çok istedim ama dilimizi, tartışacak ve benim endişelerimi anlayacak kadar bilmiyordu; ayrıca annem anlamıyordu ki beni, elin Ponty’si nereden anlasındı, vazgeçtim ve her şeyin boşlukta yüzdüğü dünyama uyum sağlamaya çalıştım.

Varlığım nesneler tarafından belirlendikçe -bizim evde çocuklara var olan olarak değil baş belası olarak bakılırdı- bir var olan’a doğru ilerlemeye başladım ama neredeyse hiçbir şeyi bıraktığı yerde bulamayan bir dasein olarak acı çekiyordum. Meğerse iyi günlerim imiş bunlar, sonra işin içine bıraktığım yerde bulamayacağım insanlar girmeye başlayacak, acı çekmenin ne olduğunu daha iyi kavrayacaktım.

“Ama sen yanımda değil miydin” diye o kadar çok insanın arkasından bağırdım ki, anlatsam ağlarsınız; sözler, yeminler sonra pufff uçup giderlerdi.  Bu formun bir çeşitlemesi de fiziksel buradalıkları  sürerken ruhsal yok oluşa uğrayan insanlar biçimindeydi,  aradığımda yerinde bulamadığım insanlar repertuarı, en çok bu gruba aitti. Birlikte düş kurardık, iki gün sonra o düşü satarlardı, çok sevdiklerini söylerler sonra yüzüme bile bakmazlardı. Özneler de boşlukta yüzüyordu tıpkı nesneler gibi, onları da bıraktığım yerde bulamıyordum ve annem yine bağırıyordu, kazık kadar olmama rağmen “salak, azcık akıllı ol” diye.

Böyle bir dünya çok zordu, var olsan ne yazar, varlığını takan yoksa, kimse yerinde durmuyor, hızla başka bir şeye dönüşüyorsa.  Sanırım uçan nesneler ve kaybolan bedenler ve ruhlar yüzünden bende, kadim olana, değişmeyene, yerinde kalana bir hayranlık başladı. Emin olduğum o kadar az şey vardı ki boşlukta yüzenler dünyasında, bıraktığım yerde kalanı, verdiği sözü  unutmayanı hep çok sevdim, tıpkı çocukken korktuğum gibi korktuğum için boşluklar dünyasından, onların bakışı, varlığımı kesinleyen bir şeydi benim için. Bana varlığını hatırlatması gerekiyordu yalnız bıktırıcı biçimde de olsa bu insanların çünkü iki gün seslerini işitmeyince ya da varlıklarını uzak hissedince yok olduklarını sanıyordum. Her şeyin geçiciliğini bu kadar kısa sürede deneyimlemek pek fenaydı, “ya bir yerinizde durun” diyordum, dinlemiyorlardı, “dün başka biri gibi konuşuyordun şimdi ne oldu” diyordum, anlamıyorlardı. Ben nesnelere davrandığım gibi davranmaya karar verdim onlara da, sonra bulacaklardı beni belki, en olmayacak şeydi bu da, çünkü onlar nesnelerden farklı olarak form değiştiriyorlardı. Çok az insanı bıraktığım yerde bulabiliyorum hala, aynı bakışı, aynı duyguyu korumayı başaranlara şaşkınlıkla bakıyorum. İlk dönemeçte kaybolanları, ilk ayartanla her şeyi unutanları hala çocukluk dehşetiyle izliyorum, kalıcı bir şey tesis etmek imkânsız çünkü onlarla.

Annem ise hâlâ bağırıyor, nesneler kayboluyor, insanlar gidiyor, her şey başka şeye dönüşüyor, genellikle de sevmediğim bir şeye,  kedi ile ben başımız dönmüş bir halde ağaçların gövdesine sarılıyoruz, sonra birbirimize bakıp aramadığımızda bile bulduklarımıza kedi duası yapıyoruz. Varlar ki varız.

by Diyar



No comments:

Post a Comment