Wednesday 17 September 2014

Mihail Bakunin, rantiye…

Anarşist düşünürlerin ilk kuşak temsilcilerinden Mihail Bakunin ile Karl Marx arasındaki anlaşmazlık, anarşizm ve Marksizm arasındaki farklılığı da ortaya koyar. Devrimci İlmühal’de var olan tüm dinsel, politik, ekonomik ve sosyal kurumların yıkılmasını, özgürlük, akıl, adalet ve emek temelinde evrensel toplumun kurulmasını savunarak Tanrı’yı reddettiğini açıklayan, mülkiyet karşıtı, anarşist Bakunin, hayatının son yıllarında İsviçre vatandaşlığına geçmek için orada bir ev satın almak zorunda kaldığında, polisin, resmî tutanaklara “Michael Bakunin, rantiye” notunu düşmesi ise ironik olduğu kadar hazindir.


Moskova'nın Tver eyaletinde, İtalyan mimarlar tarafından klasik stilde inşa edilmiş bir Rus evindeyiz. Alexander ve Varvara Bakunin, dokuz çocuklarıyla birlikte, büyük ve mutlu bir aile yemeğinin tam ortasındalar. Bir eksikleri var yalnız. O da şu anda kapıdan girmekte... Yıl 1833, o sıralar on dokuzunda olan Mihail Bakunin yemek odasına dalıp, beş yıldır görmediği ailesiyle kucaklaşıyor.
On dört yaşında Topçu Okulu'na giden Mihail bu beş yıl içerisinde biriktirdiği -ve biriktirmeyi alışkanlık haline getireceği- borçlarla geri dönmüştü. Öğrenciliği sırasında ona evini açan Petersburg'daki halası ve eniştesinin sıkı disiplinine boyun eğmeyen Bakunin’in, bu zafer havasıyla geldiği baba ocağında açacağı isyan bayrağı, yaşlı Bakunin'i yaşamı boyunca huzursuz edecekti.
Mihail Bakunin, dört kız kardeşinin lideri ve savunucusu olarak kız kardeşlerinin daima kalbinde, babasının ise karşısında olacaktı. 1830'ların romantik ruhuna sahip genç Bakunin için, “aşk, insanın yeryüzündeki en üst misyonuydu. Bir insanın kendini aşksız vermesi, Kutsal Ruh’a karşı işlenmiş bir günahtı”. Kız kardeşlerini bu günahı işlememeleri için sürekli olarak uyardı.
Uzun süre İtalya'da eğitim görmüş, naif, kırılgan ve artık yaşlanmış baba Alexander'ın oğluyla tartışacak, çocuklarının sevgisini kaybedecek gücü yoktu. Sonunda hep hoş gören o oldu. En büyük çocuğuyla yaş farkı kocasından az olan annesi Varvara, kocasının yanılmazlığına olan inancıyla her zaman onun yanında yer almış, çocuklarının manevi ihtiyaçlarına, kocasına gösterdiği sempatiyi göstermemişti. “Boş ve egoist bir kadındı ve çocuklarının hiçbiri onu sevmezdi” diye yazacaktı Mihail Bakunin yıllar sonra.
Premukhino kırsalı Bakunin ailesi için bir cennetti. Bütün kız çocuklar piyano, erkek çocuklar keman çalıyor, İtalyan ve Alman mürebbiyelerden yabancı dil öğreniyorlardı. Baba Alexander, Rousseau'nun “eğitimde yüzeyselliğe yer yoktur” doktriniyle hareket ediyordu. Çocuklar evlerine ve birbirlerine tutkuyla bağlıydılar. Bir mektubunda küçük erkek kardeşlerden biri olan Paul şöyle yazar: “Biz Rusya'da, ama dupduru bir İtalyan göğünün altında doğduk ve büyüdük. Çevremizdeki her şey, yeryüzünde bulunması güç bir mutlulukla nefes alıp veriyordu”.

Mihail, Premukhino'yu ve İtalyan göğünü arkasında bırakıp Petersburg'a geri döndü. Fakat o artık genç bir delikanlıydı ve dersleri, artık toparlanamayacak kadar kötüydü. Topçu okulundan çıkarılıp Polonya sınırında bir karakola gönderildi. Premukhino'ya anadilinden daha iyi kullandığı Fransızcasıyla tutkulu mektuplar yazmaya başladı: “İnsan toplum için yaratılmıştır. Bir insan için, onu anlayan, neşesini ve üzüntüsünü paylaşan bir akraba ve dost çevresi gereklidir. Gönüllü tecrit, hemen hemen egoizme eşittir ve bu egoist, acaba mutlu olabilmiş midir?” Hayır, bu egoist mutlu olamamıştır. Fakat bir yolunu bulup mutlu olacaktır: Bir daha dönmemek üzere topçu ocağını terk eder.

Baba evinde askerden atılmayı bekleyen Mihail, ilk Rus romantiklerinden kabul edilen Nikola Stankeviç ile tanıştı. O sıralarda Rusya “Dahin, dahin liegt unser Weg” (Oraya, oraya, yolumuz o yoldur, Wilhelm Meister) nidalarıyla sarhoştu. Liderlik özelliklerinden yoksun Stankeviç ise, Mihail'in handiyse bütün dostları ve kız kardeşleri arasında cereyan edecek aşk ilişkisinin ilk kahramanı olacaktı. Stankeviç kendisi gibi kırılgan, içine kapanık Lyubov'u romantik idealin cisimleşmesi olarak görüyordu.
Kadınlar tarafından oldukça çekici bulunan Mihail'in ise kadınlarla ilişkisi hep ruhsal bir aşk olarak kaldı. O, “onların ruhlarının güzelliğini, duygularının kusursuzluğunu sevdiği için, hiçbir şey, bu ‘basit, hassas ilişkiyi' etkileyemezdi” diye yazmıştı bir mektubunda. Mihail'in seksüel durumu, edebiyat tarihçileri tarafından, “annesinin hâkimiyetine duyduğu nefretin yol açtığı psikolojik bir vaka” olarak açıklanır.

Kendisini Kant okumalarına veren Mihail, dostu Stankeviç tarafından üç saatten fazla Kant okumaması konusunda uyarılmıştı. Fakat “Kant'ın ruhuna vakıf olana kadar” huzur bulamayacağını düşünüyordu. Artık ne askerlik ne de babasının yapacağını umduğu devlet memurluğu umurunda değildi. “Disiplin, cesur ve hedefleri olan insanlar için değil, korkaklar ve zayıflar içindi”. Mihail, cesur bir gençti. Arkasında bıraktığı bir mektupla Moskova'ya hareket edip felsefe öğrenimine başladı. Planlarına göre, babasından maddi destek talep etmeyip, geçimini matematik öğretmenliği yaparak sağlayacaktı ki bu, sadece lafta kalacaktı.

1930'lar, öğrenciler arasında üniversite sınırlarını aşan tartışmalarla sürüp gitmekteydi: bir yanda Fransız sosyalistleri arasında taraf bulan Alexander Herzen ve Ogarev çevresi, diğer yanda politikadan uzak duran, özgürlüğü şairlerin ve filozofların satır aralarında arayan Stankeviç çevresi. Mihail dostlarıyla birlikte Fichte'nin felsefesi üzerine yoğunlaşır, yoksul ve sıkıntılı günler geçirir. Para bulamaz, bulduğundaysa arkadaşlarını en pahalı restoranlarda ağırlar. Bohem çevrelerde bile yadırganacak kadar rahatsızlık verici bir durumdur onunki. Ona, Gogol'ün Müfettiş'indeki otlakçı Khelestakov’un adını yakıştırır arkadaşları. Mihail her zaman başını sokacak bir yer ve borç alacak arkadaşlar bulur kendine. Kimi zaman hiç yapmadığı çevirilerin parasını alır, (yayımcı sıkıştırınca kardeşlerine yaptırtmaya çalışacağı ve asla teslim edemeyeceği çeviriler), Premukhino'ya duygu sömürüsü devam eder. Kimi zaman başarılı olur ve babası bir miktar daha borcunu kapatmayı kabul eder.

Fichte'den Hegel'e yönelen Bakunin’in Stankeviç çevresi dağılmış, bununla birlikte Moskova artık onun için boğucu bir hal almıştı. Lyubov ölmüş, aşkı bırakmaması ve eşinden ayrılması yönünde tavsiyede bulunduğu kız kardeşi Varvara, kocasından uzaklaşmak için çocuğuyla yurtdışına çıkmıştı.

Romantik Sürgünler
Moskova 1839–1840 kışı. Herzen ve Ogarev çevresi politik çehresini teorik alandan pratik alana geçirme eğilimine girince, tutuklamalar ve ardından, Romantik Sürgünlerin Moskova'dan göçüşü başlar...

Berlin onun için yepyeni bir dünyaydı ve ülkesinin etkisinden kurtulamamıştı. Burada tanıştığı Turgenyev, dostu ve borç alacak yeni bir kaynak olarak hayatına katılmıştı. 1841–1842 yılında yazdığı “Almanya'da Reaksiyon: Bir Fransızın Not Defterinden” adlı makale, Hegel'den devrim felsefesine geçiş olarak görülmüştü. Makale onun Almanya'da geçirdiği Hegelci dönemin zirvesi sanılsa da, aslında sonuydu. Bu iflah olmaz romantik kendine yeni serüvenler aramanın peşindeydi artık. Gelecek, insanların eylemine aitti.

1843’te borçlarını arkasında bırakıp Zürih'e gitti. Burada, Herwegh dışında tanıdığı yoktu. İsviçre'nin muhteşem manzarası eşliğinde George Sand romanları okuyor, Fransız düşüncesinin Alman düşüncesinden üstün olduğu inancını sağlamlaştırıyordu. Wilhelm Weitling imzasını taşıyan, Uyum ve Özgürlüğün Yolları Bakunin'i çarpmıştı: “Mükemmel toplumda hükümet değil yönetim olur, yasa değil yükümlülük olur, ceza değil, düzeltme araçları olur”. Bu satırlar Mihail'in daha sonraları ortaya koyacağı anarşist akdin şekillenmesini sağladı.

Bakunin, o yıllarda Fransız radikallerinin çoğu gibi Farmason oldu ve Paris'in Grand Orient'indeki İskoç Locası'na katıldı. Bu yıllarda iki önemli isimle tanıştı: Karl Marx ve
Pierre-Joseph Proudhon. Marx her zaman dakik, sert ve hesaplıydı. Bakunin içinse, duyguyla renklendirilmemiş hiçbir şey güzel değildi. Rus aristokratı ve Yahudi avukatın oğlu birbirlerini hiç sevmediler ve anlamadılar. Bakunin şöyle der: “O, beni duygusal idealist olarak adlandırıyordu; haklıydı. Ben de onu, hoyrat, kendini beğenmiş ve acımasız olarak değerlendiriyordum; ben de haklıydım”.

Yaşamı boyunca Polonya'dan İtalya'ya, Londra'dan Brüksel'e yaptığı yolculuklar hep bir eylem arayışıydı. Bakunin, gezginlik döneminde zaman zaman memleket krizi ve özlemiyle yanıp tutuşmuş, Çara yazdığı itirafta “[…]Dışarıdaki yaşamım uzadıkça, bir Rus olduğumu ve Rus olmaya son veremeyeceğimi daha da derinden hissettim” diye yazmıştı. Uzun yıllar hapis yattığı dönemde, 44 yaşındayken Çar’a yazdığı itiraflarında iyi dileklerini etti ve erkek kardeşleri gibi kendini Çar’ına ve ülkesine adayarak silaha sarılmasını önleyen hata ve suçlarını eleştirdi. 14 Şubat 1857 tarihli bu mektubun ardından Çar ona reddedemeyeceği bir teklif sundu: Ya bulunduğu yerde kalacak ya da Sibirya’da müebbet sürgünde olacaktı. 

Bakunin için hapis dayanılmaz bir hal almıştı, bu yüzden ikinci ihtimali seçti.
Sibirya'da on yıl sonra ilk kez insanlarla ilişki kurmaya başladı. Polonyalı tüccar bir ailenin on sekiz yaşındaki kızları Antonia Kwaiatkwski, Bakunin'in maceralarını dinlemeye, Bakunin de ona âşık olmaya hazırdı. O kış evlendiler. Otoritelerin iyi niyet gösterisi olarak sundukları dördüncü dereceden memuriyet teklifini gururuna yediremeyerek reddetti. Karısı Antonia ve ailesine şimdilik veda ederek oradan ayrıldı. Bundan sonra yaptığı deniz yolculuklarıyla 1861 yılı sonlarında Londra'ya ulaştı. Bakunin'in kaçışı ve Sibirya'ya atanan valilerin onun akrabası olması, onun Rus ajanı olduğu konusunda şüphe uyandırdı. Bakunin'in burada koşullarını hazırlaması ve tabii borç bulması zaman aldı. Antonia 1863'te Irkutsk'dan Londra'ya hareket etti. Bakunin ise Polonya ayaklanmasına katılmak için oradan ayrılmıştı.
Antonia'yı karşılamaya gelen Herzen, önceleri Rus ajanı olduğundan şüphelendiği bu alımlı, genç ve güzel kadına kalacak bir yer bulmuş, fakat herhangi bir yakınlık göstermemişti. 

Kendisine ilişkin konularda kindar olmayan Bakunin, Herzen'in karısına gösterdiği bu soğukluğu hayatının sonuna kadar unutamadı. Polonya davası uzlaşmaya yüz tutmuş, Stockholm'de işi kalmamıştı. Yeni rotası en azından devrimci bir kıpırtı gördüğü İtalya oldu. Ucuz, sıcak, dost ve rahat bir ülkeydi ve Antonia burayı sevecekti. 1864'te İtalya'ya gelen Bakuninler, Floransa'ya yerleştiler. Bakunin Floransa'da geçirdiği bir yıl boyunca rahat ve aylak bir yaşam sürdü. İtalyan milliyetçiliğinin ateşli bir taraftarı olarak geldiği İtalya'dan ayrılırken artık devrimci bir anarşistti. O yıllarda kaleme aldığı Devrimci İlmühal’de milliyetçiliği terk ettiğini ve anarşist inancının temel noktalarını net bir şekilde anlatmıştı: Var olan tüm dinsel, politik, ekonomik ve sosyal kurumların yıkılmasını, özgürlük, akıl, adalet ve emek temelinde evrensel toplumun kurulmasını savunarak Tanrı’yı reddettiğini açıklıyordu. Nihayet devrim ve milliyetçilik arasındaki karışıklıktan kurtulmuştu.
Bakunin için verimli geçen İtalya günlerinde, Antonia balkonda oturup, manzaranın eşsiz güzelliğiyle mest olurdu. Bakunin karısına karşı şefkatli ve sevgi doluydu; oysa Antonia onun fikirlerine daima ilgisiz kalmıştı: “Benim Antoniam budalanın biridir, düşüncelerime en ufak bir ilgi göstermez; fakat son derece hoştur, iyi huyludur ...” Bu “iyi huylu, hoş ve beyinsiz” genç kadının yüreğini yeni bir aşka açması çok zaman almadı. Bakunin'in Uluslararası Kardeşlik'teki yaveri Carlo Gambuzzi bu boşluğu seve seve doldurdu ve Bakunin kız kardeşlerinde olduğu gibi Antonia'yı hiç kıskanmadı. Ölümüne kadar onun ve Gambuzzi'den olan çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için uğraştı. Romantik sürgün ve bir eylem adamı olan Bakunin, gidişatı Lokarno'dan izlemeye devam etti. 1873 Mayıs'ında 63 yaşına basan Bakunin'in güçlü bünyesi çökmüş, tükenmeyen iştahı onu devasa boyutlara ulaştırmıştı. Küçük kasabanın sokaklarında dolaşırken çocuklar “fil Mihail” diye bağrışarak peşine takılıyorlardı. Bir tek dileği vardı: “[…] Artık reaksiyonun muzaffer güçlerine karşı Sisifos'un taşını yuvarlamak için ne gerekli güce ne de güvene sahibim. Bu yüzden, mücadeleden çekiliyor ve arkadaşlarımdan tek bir iyilik bekliyorum: unutulmak.”

Mülkiyet karşıtı yaşlı anarşist, hayatının son yıllarında ironik bir durumda kaldı. İsviçre vatandaşlığına girmenin yollarını arayan Bakunin'e sunulan seçenek, orada bir ev sahibi olmasıydı... Ve belki de en hazini, sahip olacağı bu ev nedeniyle, polisin, resmî tutanaklara “Michael Bakunin, rantiye” notunu düşmesiydi. 18 Mayıs 1814'te Rusya'da doğan Michael Aleksandrovich Bakunin, 1 Temmuz 1876'da öldüğünde ülkesinden çok uzaklardaydı ve cenazesinde yalnızca 30–40 kişi vardı.

.......................
Genç Bakunin için, “Aşk, insanın yeryüzündeki en üst misyonuydu. Bir insanın kendini aşksız vermesi, Kutsal Ruh’a karşı işlenmiş bir günahtı”

Kadınlar tarafından oldukça çekici bulunan Mihail'in ise kadınlarla ilişkisi hep ruhsal bir aşk olarak kaldı

İsviçre'nin muhteşem manzarası eşliğinde George Sand romanları okuyan Bakunin, Fransız düşüncesinin Alman düşüncesinden üstün olduğu inancını sağlamlaştırıyordu

Bakunin, Marx için, “O, beni duygusal idealist olarak adlandırıyordu; haklıydı. Ben de onu, hoyrat, kendini beğenmiş ve acımasız olarak değerlendiriyordum; ben de haklıydım” diyordu

Kendisine ilişkin konularda kindar olmayan Bakunin, Herzen'in karısına gösterdiği soğukluğu hayatının sonuna kadar unutamadı

“Artık reaksiyonun muzaffer güçlerine karşı Sisifos'un taşını yuvarlamak için ne gerekli güce ne de güvene sahibim. Bu yüzden, mücadeleden çekiliyor ve arkadaşlarımdan tek bir iyilik bekliyorum: unutulmak”


Alıntı 1: “Halkların köleleştirilmesinin, aldatılmasının ve yoksullaştırılmasının sorumlusu olarak gördüğü devletin ortadan kaldırılması gerektiğini ilan eder. Miras hakkı ilga edilmeli, sınıflar ve katmanlar ortadan kalkmalı, dinî evlenmelerin yerini kadın ve erkeğin eşit olduğu özgür evlilikler almalıydı.” 


(K dergi, 4 şubat 2010)

No comments:

Post a Comment