30 Ekim 1962
tarihinde Peter Orr’un
Sylvia Plath ile gerçekleştirdiği söyleşi
Sylvia, seni
şiir yazmaya başlatan neydi?
Bilemiyorum.
Oldukça küçük yaştan beri yazdım. Sanırım ilkokul şiirlerini sevdim ve belki de
aynısını yapabileceğimi düşündüm. İlk şiirimi, ilk yayımlanan şiirimi
yazdığımda 8,5 yaşımdaydım. Boston Traveller’da çıkmıştı. Sanırım sonrasında
daha profesyonel oldum.
Başladığında
neler hakkında yazıyordun?
Doğa sanırım.
Kuşlar, arılar, bahar, sonbahar ve haklarında pek tecrübe sahibi olmayan bir
kişiye hediye sayılabilecek tüm konular hakkında. Sanırım baharın gelişi,
tepemizdeki yıldızlar, ilk kar bunların hepsi bir çocuğa küçük bir şaire
verilebilecek en güzel hediyelerdi.
Bu yıllara
atlarsak. Bir şair olarak özellikle ilgini çeken, hakkında yazmak istediğin
konu var mı?
Belki çok
Amerikanvari olacak ama, mesela Robert Lowell’ın Life Studies gibi çığır açan
çalışmalarından oldukça etkileniyorum. Bu gibi çalışmalar oldukça ciddi, çokça
kişisel ve duygusal tecrübelere giriyor ki kısmen tabu gibi hissediyorum.
Robert Lowell’ın şiirleri akıl hastanesindeki tecrübeleri hakkında örneğin,
ilgimi çok çekiyor. Amerikan şiirinde böylesi enteresan, kişisel ve tabusal
konuları son dönemde keşfetmekteyim. Özellikle kadın şair Ann Sexton, ki anne
olarak tecrübelerini yazmaktadır, şiirleri tam bir el işçiliği örneği. Aynı
zamanda duygusal ve psikolojik derinliği de var. Sanırım oldukça yeni ve
heyecan verici geliyor bana.
Bir şair ve
Atlantik’in iki yakasında da olan bir kişi olarak, seni Amerikalı olarak
niteleyebilir miyim?
Biraz garip
bir durum ama olabilir tabi.
Peki hangi
yanınız daha ağır basıyor?
Bence dil söz
konusu olduğunda Amerikalıyım. Aksanım amerikan konuşma tarzım Amerikan, eski
stil bir Amerikalıyım. Belki de bu nedenle İngiltere’deyim ve hep burada
olacağım. Beni en çok etkileyen şairler de amerikalı. Hayranı olduğum İngiliz
şair çok az.
İngiliz
şairler İngiliz Edebiyatı’nda tüm ağırlıklarını koymuş birer köşebaşı konumunda
gibi değiller mi?
Aynen
katılıyorum. Cambridge’deyken genç hanımların gelip “Yazmaya nasıl cesaret
ediyorsun? Hatta nasıl yayınlayabiliyorsun cesaret edip de, böylesi dehşet
eleştiriler, sert eleştirmenler ve tepemizde dolaşan sözlere rağmen” diye
konuşuyordu.
Sylvia,
Amerikalıyım diyorsun ama “Daddy/Baba” şiirinde Dachau ya da Auschwitz ile Mein
Kampf/Kavgam yer alıyor. Bana kalırsa gerçek bir Amerikalının yazmayacağı
türden şiir, çünkü bu isimler Atlantik’in öte yanında o kadar da fazla bir
şeyler ifade etmiyor değil mi?
Benimle
sıradan bir Amerikalıymışım gibi konuşuyorsun. Oysa benim köklerim Alman ve
Avusturyalı. Dolayısıyla, çalışma kamplarına olan ilgim kendine özgü biçimde
yoğun. Ayrıca, bir bakımdan ben politik bir insanım ve bu yönüyle de ilgimi
çekiyor.
Şair olarak
tarihe ilginiz var diyebilir miyiz?
Tarihçi
değilim tabi. Ama giderek kendimi tarihle daha çok ilgilenir buluyorum ve
giderek daha fazla tarih okuyorum. Napolyon’la çok ilgileniyorum, savaşlarla,
Birinci Dünya Savaşı’nda Gelibolu’daki savaşlarla ilgileniyorum. Sanırım yaşım
ilerledikçe tarihle daha çok ilgileniyorum, yirmili yaşlarımın başında o kadar
ilgim yoktu.
Ya seni
etkileyen yazarlar? Senin için anlamı çok olanlar kimler?
Çok az var.
Sıralamakta zorlanıyorum gerçekten. Okuldayken modernlerden çok etkilenmiştirm.
Dylan Thomas, Yeats, Auden gibi. Auden’a deliriyordum hatta, yazdığım her şey
Auden stilindeydi.Şimdi ise geriye dönüyorum. Mesela Blake’e bakmaya başladım.
Bir de tabi ki, birinin Shakespeare’den etkilendim demesi küstahça ama öyle.
Bir kez Shakespeare okuduysanız, artık tamamdır.
Şiir dışında
yaptığın başka şeyler var mı? Yapmadığın için pişman oldukların?
Eğer başka
bir şeyler yapıyor olsaydım doktor olmak isterdim. Yazar olmanın tamamen zıttı
gibi sanırım. Ama küçükken en iyi arkadaşlarım hep doktorlar oldu. Beyazları
giyip dolaşarak, doğmuş bebekleri ya da kesilen kadavraları görebilirdim. Çok
etkileyici. Ama kendimi iyi bir doktor olmak için gerekli olan o noktaya gitmek
için gerekli disiplini sağlayamazdım. Doğrudan müdahele edebilmek,
iyileştirmek, dokunmak daha çok bana göre. Belki de şunu söyleyebilirim,
doktorlar hakkında bir yazar olduğumda, doktor olmaya göre daha çok mutluluk
duyuyorum.
Ancak basit
bir konu, şiir yazmak, hayatında seni en çok tatmin şey, değil mi?
Ah tatmin!
Tatminsizlikte yaşayamam sanırım. Su ya da ekmek gibi bana göre, kesinlikle
hayati bir konu. Şiir yazdığımda ya da yazarken kendimi bütünüyle tamamlanmış
hissediyorum. Yazdıktan sonra, bir şair olma durumundan, dinlenmekte olan şaire
benzer bir duruma geçiyorsunuz hızla. İkisi aynı şey değil. Ancak sanırım şiir
yazıyor olmak tecrübesi, muhteşem olan tam da bu.
Kaynak: www.futuristika.org (20 Mayıs 2012)
No comments:
Post a Comment