Monday, 8 September 2014

Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel

ŞİMDİ GEÇTİ BURADAN
YANIP TUTUŞANLARDAN NİCE AYDINLIK DOĞAR

Erkan Yücel’i film çekmek için gittiği Kuşadası’nda geçirdiği trafik kazasında 1985 yılının 9 Eylül’ünde yitirmiştik. Aradan yıllar geçmiş, birçok değerimiz gibi Erkan Yücel de unutuşa terk edilmişti.
Onu tanıyanlar için hep ‘şimdi geçti buradan, az önce bizimleydi, birazdan yine sürpriz yapıp geliverecek yanımıza’ hissi uyandıran biriydi Erkan Yücel. Oysa ölümünün üzerinden yıllar geçti. Yokluğunu çok fazla hissettiğimiz isimlerin başında geldi hep. Sahnede devleşen bir aktör, iyi bir mizahçı, bir anlamda çağdaş Nasrettin Hoca; iyiliklerin, güzelliklerin ve başka bir dünyanın izini süren, inançlarından hiçbir koşul altında ödün vermeyen bir dava adamı, içinin bütün güzellikleri gözlerine yansıyan bir düşbaz, yaşama sevincini, direncini, umutlarını çevresine de yaymaya çalışan, ışığıyla yolumuzu aydınlatan tutarlı ve onurlu bir aydın. 72. Koğuş’un İzmirlisi, Bereketli Topraklar Üzerinde’nin Yusuf’u, Hakkari’de Bir Mevsim’in Kaçakçı Halit’i, Yorgun Savaşçı’nın Kör Şaban’ı...
Gözleriyle oynayan, ışıl ışıl bakan Erkan Yücel dünyanın en güzel ve anlamlı bakan gözlerine sahipti ve bunu Endişe filminin bakışları içimize işleyen her sahnesinde izledik. Erkan Yücel’de müthiş bir sahne sempatisi vardı. Sahneye çıktığı anda seyirciyi büyülüyordu. Çocukluğundan itibaren her yer sahneydi ve o, sürekli sahnedeydi. Oyun nerede başlıyor, nerede bitiyor, kimse anlayamıyordu. Çocuk yaşlarda başlayan tiyatro tutkusu, doğuştan gelen yeteneğiyle birleştiğinde de çok genç yaşta tiyatronun ustaları arasına girmeyi başardı.

Erkan Yücel’in ünlü Nasrettin Hoca fıkraları ve La Fontain hikâyelerinin yer aldığı kaset yıllardır elden ele dolaşır. Birçok tiyatrocunun, sinema oyuncusunun, ‘stand-up’cının bıkmadan dinlediği ve çevresine dinlettiği, her dinleyişte de gülmekten yerlere yattığı bir kasettir bu. Fıkra anlatamayan, bütün fıkraları birbirine karıştıran, utanan, sıkılan bir anlatıcı vardır karşımızda. “Nasrettin Hoca’nın yaşadığı zamanlarda Timur adlı mezalimleriyle tanınan bir zalim vardı. Timur hem zalimdi hem de fili vardı. Ünü vardı, fili vardı. Timur varlıklıydı. Timur ilk defa Alp dağlarını fillerle geçen zattır ve Alp dağlarının öte tarafını ilk defa görmüş, geldim, geçtim, gördüm demiştir. Oraya taşa yazmıştır da aynı zamanda. Ve hakikaten filleri vardı. Nasrettin Hoca’nın köyü vardı, tam Akşehir’in tam gölünün kenarında. Köye gelen Timur dedi ki köylülere ‘Ey köylüler’ dedi, ‘bakın ben sizi fena yaparım.’ Çünkü çok fena yapardı ve Yıldırım Beyazıt’la aralarında bir sürtüşme çıkmıştır ve Yıldırım’ı hakikatten yüzüğünün içine zerk ettiği fillerlen zikretmiş ve hakkatten Yıldırım’ı kendi yüzüğünü yutmak zorunda bırakarak defnetmiştir ve Timur buydu. Biz de bu Timur’dan bahsediyorduk. Yok, konumuz Hoca’nın fıkraları” diye başlayıp, o gevrek sesiyle daldan dala atlayarak sürdürdüğü ve tamamı doğaçlama olan fıkralar...

Mizah da Erkan Yücel için oyunculuk gibi, hayatın zorluklarına, kötülüklerine, baskılara direnme aracıydı. Gündelik hayatında olduğu gibi, 12 Mart’ın o karanlık günlerinde, işkencehanelerde, hücrelerde de mizahla direnir baskılara. Cezaevini de tiyatro salonuna çevirir ve en güç koşullarda arkadaşlarına moral verir. “Hadi tiyatrocu, bize bir gösteri yap da gülelim,” diyen işkencecilere, Hitler Rejimi’nin Korku ve Sefaleti oyunundan bölümler oynar. İfade vermesi için uzatılan kâğıtlara, Kahrolsun Faşizm yazar. Demir parmaklıklarda maymun taklidi yaparak sadece arkadaşlarını değil, gardiyanları da güldürür.*

(*) Ölümünün 20. yılında (2005) bir buçuk yıllık bir çalışma sonunda Erkan Yücel’i tanıyan 115 kişiyle görüşüp Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel/Şimdi Geçti Buradan adını verdiğim bir belgesel hazırladım. Hayat öyküsünü, tiyatro-sinema serüvenini onu tanıyanların ağzından aktardım. 20. ölüm yıldönümü için yazdığım yazılar Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinin Pazar eklerinde yayınlandı. Evrensel gazetesi ve Aydınlık dergisi yaptığımız söyleşilere yer verdi. Belgesel sonrası genç kuşakların hiç tanımadığı Erkan Yücel’in adı yirmi yıl sonra festivallerde, okullarda dolaşır oldu; tanındı, hatırlandı. Onu tanıyanlar için hatıralar tazelendi.


Mesut Kara

No comments:

Post a Comment