ŞİMDİ GEÇTİ
BURADAN
YANIP
TUTUŞANLARDAN NİCE AYDINLIK DOĞAR
Erkan Yücel’i
film çekmek için gittiği Kuşadası’nda geçirdiği trafik kazasında 1985 yılının 9
Eylül’ünde yitirmiştik. Aradan yıllar geçmiş, birçok değerimiz gibi Erkan Yücel
de unutuşa terk edilmişti.
Onu
tanıyanlar için hep ‘şimdi geçti buradan, az önce bizimleydi, birazdan yine
sürpriz yapıp geliverecek yanımıza’ hissi uyandıran biriydi Erkan Yücel. Oysa
ölümünün üzerinden yıllar geçti. Yokluğunu çok fazla hissettiğimiz isimlerin
başında geldi hep. Sahnede devleşen bir aktör, iyi bir mizahçı, bir anlamda çağdaş
Nasrettin Hoca; iyiliklerin, güzelliklerin ve başka bir dünyanın izini süren,
inançlarından hiçbir koşul altında ödün vermeyen bir dava adamı, içinin bütün
güzellikleri gözlerine yansıyan bir düşbaz, yaşama sevincini, direncini,
umutlarını çevresine de yaymaya çalışan, ışığıyla yolumuzu aydınlatan tutarlı
ve onurlu bir aydın. 72. Koğuş’un İzmirlisi, Bereketli Topraklar Üzerinde’nin
Yusuf’u, Hakkari’de Bir Mevsim’in Kaçakçı Halit’i, Yorgun Savaşçı’nın Kör
Şaban’ı...
Gözleriyle
oynayan, ışıl ışıl bakan Erkan Yücel dünyanın en güzel ve anlamlı bakan
gözlerine sahipti ve bunu Endişe filminin bakışları içimize işleyen her
sahnesinde izledik. Erkan Yücel’de müthiş bir sahne sempatisi vardı. Sahneye
çıktığı anda seyirciyi büyülüyordu. Çocukluğundan itibaren her yer sahneydi ve
o, sürekli sahnedeydi. Oyun nerede başlıyor, nerede bitiyor, kimse
anlayamıyordu. Çocuk yaşlarda başlayan tiyatro tutkusu, doğuştan gelen
yeteneğiyle birleştiğinde de çok genç yaşta tiyatronun ustaları arasına girmeyi
başardı.
Erkan Yücel’in
ünlü Nasrettin Hoca fıkraları ve La Fontain hikâyelerinin yer aldığı kaset
yıllardır elden ele dolaşır. Birçok tiyatrocunun, sinema oyuncusunun,
‘stand-up’cının bıkmadan dinlediği ve çevresine dinlettiği, her dinleyişte de
gülmekten yerlere yattığı bir kasettir bu. Fıkra anlatamayan, bütün fıkraları
birbirine karıştıran, utanan, sıkılan bir anlatıcı vardır karşımızda.
“Nasrettin Hoca’nın yaşadığı zamanlarda Timur adlı mezalimleriyle tanınan bir
zalim vardı. Timur hem zalimdi hem de fili vardı. Ünü vardı, fili vardı. Timur
varlıklıydı. Timur ilk defa Alp dağlarını fillerle geçen zattır ve Alp
dağlarının öte tarafını ilk defa görmüş, geldim, geçtim, gördüm demiştir. Oraya
taşa yazmıştır da aynı zamanda. Ve hakikaten filleri vardı. Nasrettin Hoca’nın
köyü vardı, tam Akşehir’in tam gölünün kenarında. Köye gelen Timur dedi ki
köylülere ‘Ey köylüler’ dedi, ‘bakın ben sizi fena yaparım.’ Çünkü çok fena
yapardı ve Yıldırım Beyazıt’la aralarında bir sürtüşme çıkmıştır ve Yıldırım’ı hakikatten
yüzüğünün içine zerk ettiği fillerlen zikretmiş ve hakkatten Yıldırım’ı kendi
yüzüğünü yutmak zorunda bırakarak defnetmiştir ve Timur buydu. Biz de bu
Timur’dan bahsediyorduk. Yok, konumuz Hoca’nın fıkraları” diye başlayıp, o
gevrek sesiyle daldan dala atlayarak sürdürdüğü ve tamamı doğaçlama olan
fıkralar...
Mizah da
Erkan Yücel için oyunculuk gibi, hayatın zorluklarına, kötülüklerine, baskılara
direnme aracıydı. Gündelik hayatında olduğu gibi, 12 Mart’ın o karanlık
günlerinde, işkencehanelerde, hücrelerde de mizahla direnir baskılara.
Cezaevini de tiyatro salonuna çevirir ve en güç koşullarda arkadaşlarına moral
verir. “Hadi tiyatrocu, bize bir gösteri yap da gülelim,” diyen işkencecilere,
Hitler Rejimi’nin Korku ve Sefaleti oyunundan bölümler oynar. İfade vermesi
için uzatılan kâğıtlara, Kahrolsun Faşizm yazar. Demir parmaklıklarda maymun
taklidi yaparak sadece arkadaşlarını değil, gardiyanları da güldürür.*
(*) Ölümünün
20. yılında (2005) bir buçuk yıllık bir çalışma sonunda Erkan Yücel’i tanıyan
115 kişiyle görüşüp Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel/Şimdi Geçti Buradan
adını verdiğim bir belgesel hazırladım. Hayat öyküsünü, tiyatro-sinema
serüvenini onu tanıyanların ağzından aktardım. 20. ölüm yıldönümü için yazdığım
yazılar Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinin Pazar eklerinde yayınlandı.
Evrensel gazetesi ve Aydınlık dergisi yaptığımız söyleşilere yer verdi.
Belgesel sonrası genç kuşakların hiç tanımadığı Erkan Yücel’in adı yirmi yıl
sonra festivallerde, okullarda dolaşır oldu; tanındı, hatırlandı. Onu
tanıyanlar için hatıralar tazelendi.
Mesut Kara
No comments:
Post a Comment