Irkçılık bazı
yazarlarca, korku, nefret, güvensizlik, dayanışma, fazla enerji, tutku gibi
psikolojik ve sosyal psikolojik etmenlerle açıklanır. Pek çok açıklama bu başlık
altında toplanabilir, ortaya atıldıkları tarih sırasına göre üç örnek ile
yetiniyoruz. Bunlardan Reich'ınki psikanalitik olarak bir; Adorno ve
arkadaşlarının açıklaması psikolojik ve sosyal psikolojik olarak iki; Krech ve
Crutchfield'in açıklamaları psikolojik, sosyal psikolojik ve psikanalitik
olarak üç boyutu da içeren açıklamalardır.210
a. Wilhelm
Reich'ın Orta Sınıf İnsanının Bastırılmış Cinselliğinin Ürünü Olarak Irkçılık
Kuramı
Wilhelm Reich
(1897-1957) Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı adlı yapıtında, ırkçılığı faşizmin bir
öğesi, ancak (s. 112'de) «Alman faşizminin tutunduğu ana menteşe ırk
kuramıdır»211 diyecek kadar önemli, asal bir öğesi olarak görür. Reich bir
öğretinin ekonomik temelinin onun somut dayanağını açıkladığını, ama bize onun
akıldışı çekirdeği konusunda bir şey öğretmediğini (s. 118'de) söyler. Bir
öğretinin maddesel, ekonomik temeli iki yönlüdür. Öğreti dolaylı yoldan
toplumun ekonomik yapısına bağlıdır; dolaysız yoldan bu öğretiyi üreten ve
toplumun ekonomik yapısıyla belirlenen insanların kendilerine özgü zihinsel
yapılarına bağlıdır. Böylece, akıl dışı, ideolojik bir ortamda yetişen
insanlar, akıldışı «kişilik yapıları» kazanırlar.
Reich'a göre
emperyalizmin görüş açısını anlamak için onu doğuran ekonomik temele
bakmalıyız. O zaman faşist ırk kuramı ile ulusçu öğretinin, ekonomik
güçlüklerle karsılaşan bir egemen katmanın emperyalist amaçlarına bağlı
oldukları görülür. Ancak bu ekonomik etmenler öğretinin özünü oluşturmaz,
yalnızca yeşereceği toprağı oluştururlar. Faşist öğretinin akıldışı çekirdeği,
faşist kişilik yapısıdır.
Reich,
yapıtının (1942 yılında yapılan) birinci baskısında faşizmi, bir siyasal
ideolojiyi örgütlü bir biçimde temsil eden siyasal partilerden biri gibi
gördüğünü söyler. Her katmandan, her ırktan, her ulustan ve mezhepten insanları
kapsayan hekimlik deneyimi, ona bu eski görüşünün yanlışlığını göstermiştir;
faşizmin, orta sınıf insanının kişilik yapısının siyasal alanda örgütlenmiş
görünümünden başka bir şey olmadığını öğretmiştir. Faşist kişilik yapısı belli
partilere, ırklara, uluslara özgü değildir. Dahası, kişilik çözümlemesi
alanında yaptığı deneylerle, faşist duyarlılığın ve düşüncenin bazı öğelerini
taşımayan tek canlının [insanın] bulunmadığı, sonucuna varmıştır. Irksal
önyargıların etkilerinin genişliği, dünyanın dört bir yanına yayılmış
bulunmaları, bunların kaynağının insan beynindeki akıldışı kesim olduğunu
göstermektedir. Öyle ki, ırklar kuramı faşizmin uydurduğu bir şey değildir; tam
tersine, ırksal nefret, bu nefretin siyasal alanda dile getiriliş biçimi olan
faşizmi doğurmuştur. Irkçı öğreti orgazm güçsüzlüğü çeken insanın kişiliğinde
dışa vuran biyolojik bir hastalıktır. Faşizm, makineci buyurgan uygarlıkla onan
makineci gizemci öğretisi tarafından ezilen insanın temel coşkusal tutumudur,
bir «coşkusal veba»dır.
Ne var ki bu
hastalığın kökleri derindedir. Bu bakımdan faşizm, ilk güdüleri, biyolojik
güdüleri, binlerce yıldır baskı altında tutulan sıradan bireyin akıldışı
kişilik yapısının dile gelmesidir. Buraya kadar düşüncelerini daha çok kendi
sözlerinden izlediğimiz, bundan sonra izlemekte güçlük çekip yaptıklarını daha
çok yorumlama yoluna gideceğimiz Reich, faşizmi, nesnel koşullar bakımından
ekonomik bunalıma ve emperyalist eğilime bağlayan (Marksist), öznel koşullar
bakımından cinsel güdüleri bastırılmış insanın akıldışı, gizemci kişilik
yapısına bağlayan (Freudçu) bir sentezle açıklamaya çalışmaktadır. Bu iki olgu
arasındaki bağlantıyı, anlayabildiğimiz kadar, ırkçılık kuramının sağladığını
düşünmektedir. Ekonomik ve psikolojik öğelere bu ideolojik örğenin de
katılmasıyla Faşizm, Reich'a göre, bir kitle eylemine dönüşmüştür. Hitler,
geleneksel toplumsal yapılar arasında, özellikle aile içinde sıkışıp kalan
cinsel enerjiyi açığa çıkarmış, harekete geçirmiştir212.
Reich
yapıtının üçüncü baskısına yazdığı önsözde (s. 20' de) on yıl önceye (birinci
baskının yapıldığı yıla) oranla ırkçı kuramın biyolojik gizemcilikten başka bir
şey olmadığının daha iyi görüldüğünü söyler. Irkçılık kuramının dile getirdiği
bu biyolojik gizemcilik şöyle işler: Saf Aryan ırkı düşüncesinin içindeki
saflık kavramıyla, ırkın karışması korkusu yaratılarak, cinsel imsak
yüceltilmiş, daha doğrusu geleneksel cinsel baskılama ideolojik bir biçim
verilmiş olur. Naziler arasında cinsel ilişkilere ancak ırk, ulus, parti gibi belli
kültür değerlerine katkıda bulunmak için izin verilmesiyle de, cinsel enerji
parti yararına kullanılmış olur. Cinsel baskının biriktirdiği öfke ise, imsakçı
davranmayan, ırkı karışık halklarla, kendilerinden Aryan ırkının saflığını
bozma tehlikesi gelen Yahudiler'e yöneltilir. Bu öfke kendini Yahudiler'e
eziyet etmek gibi sadist biçimlerde ortaya koyabilir. Irkçı kuram içinde Cermen
kanının Yahudi kanıyla zehirlendiği görüşü, Alman düşünüşünün de Yahudi Marx
tarafından zehirlendiği çağrışımını yaptırmaktadır.
Öte yandan
efendiler ırkının üstünlüğüne inanmak, nasyonal sosyalist kitlelerin,
kendilerini bu ırkın simgesi olarak sunulan führer ile özdeştirmelerine varır.
Böylece, bir yandan yığın içindeki önemsiz kimselerin führer oldukları düşüne
kaptıracak kadar körleşmelerine; öte yandan führere bağlanarak tutsaklıklarını
seve seve benimsemelerine yol açar. Irkçı öğretide ırkların karışması
kavramının toplumun egemen sınıfıyla ezilen sınıfların karışmaması kavramını
gizleyişinde, sınıflı toplumda cinsel baskının oynadığı önemli rolü görürüz.
Cinsel baskı
sonucunda biriken enerjileri böylece yücelten ya da saptıran nasyonal
sosyalizmin ırk kuramının çekirdeği, ataerkil ailenin cinsel baskı ile
bilinçaltına soktuğu «doğal cinsel yaşam ile orgazm işlevi karşısında duyulan
öldürücü korkudur». Böylece Reich Alman faşizminin tutunduğu ana menteşenin ırk
kuramı olduğunu ortaya koymuş olduğunu düşünür.
Reich 'a
göre, Naziler'in emperyalizme hizmet eden ırkçılık öğretisi, tüm çelişkileriyle
ve saçmalıklarıyla, akıldışı kökenlidir; olguları kendi kanıtlarına göre eğer
büker. Böyle özünde irrasyonel olan bir düşünüşü rasyonel kanıtlarla
çürütemezsiniz. Onu çürütmek için akıldışı işlevlerini günışığına çıkarmak
gerekir. İki akıldışı işlevi vardır: 1. emperyalist özlemlere biyolojik bir
kanıt kazandırmak, 2. ulusçu duyarlılığın bilinçdışı duygusal güdülerini dile
getirip bazı ruhsal eğilimleri gizlemek.
b. Adorno ve
arkadaşları’nın Etnosantrizm ve Yetkeci Kişiliğin Bir Ürünü Olarak Irkçılık
Kuramı
Reich
ırkçılığı, kökleri binlerce yıl gerilere dayanan cinsel duyguların
bastırılmasıyla ilişkilendirdiği faşizmin, coşkusal veba dediği faşizmin
dayanağı olan bir hastalık gibi görürken, faşizmi ve ırkçılığı Reich gibi
kişilik yapısı ile açıklamaya çalışan Adorno ve arkadaşları, onu bir hastalık
olarak görmezler213.
Adorno ve
arkadaşları, The Authoritarian Personality (1950) [Yetkeci Kişilik] adlı
yapıtlarında, siyasal ve ekonomik güçlerin etnosantrizmin hem kurumsal hem de
bireysel psikolojik biçimlerinin gelişmesinde yaşamsal bir rol oynadığını (s.
151'de) kabul ederler. Önyargıların toplumun genel örgütlenmesinin [düzeninin]
ürünü olduğunu ve ancak toplumun değişmesiyle değişebileceklerini (s. 975'de)
teslim ederler. Ama etnosantrizm dedikleri ırkçı düşünüş ve tutumun yalnız
açıklanmasını değil, engellenmesini, önlenebildiği kadar önlenmesini de (s.
vıı'de) amaçladıkları için, konunun bu boyutlarını dışarıda bırakıp, kendi
grubuna olumlu, öteki gruplara olumsuz önyargılarla bakan etnosantrik kişilik
yapısı üzerinde dururlar. Freudcu bir kişilik yapısı kuramına (s. 5'de)
dayanarak, etnosantrik (etnik benmerkezci) kişilik yapısının öğelerini
açıklamaya girişirler. Vardıkları sonuç (s. 150'de) etnosantrik davranışın,
düşüncenin her noktasına işleyen katı bir içgrup (ingroup, benim grubum)
dışgrup (cut group, başka gruplar) ayrımına dayandığı, dışgruplara karşı
basmakalıplaşmış olumsuz, düşmanca hayaller, içgruba karşı basmakalıplaşmış
olumlu boyuneğici tutumlar takındığı, gruplar arası ilişkilerde içgrubun haklı
olarak başat konumda olması, dışgrupların ona boyun eğmesi biçiminde
sıradüzenci, yetkeci bir görüşü içerdiğidir. Böylece, «yetkeci kişilik»
dedikleri bir tipi ortaya çıkarırlar. Bu yeni «antropolojik» tür, eski bağnaz
tipten farklı olarak, yüksek düzeyde endüstrileşmiş bir toplumun irrasyonel ve
antirasyonel inançlarını biraraya getirebilmektedir. Aynı zamanda hem
aydınlanmış hem boş inançlıdır; bireyci olmaktan onur duyar, ama öteki
insanlara benzememekten korkar. Öte yandan erke ve yetkeye körükörüne boyuneğme
eğilimindedir.
«Potansiyel
faşist» dedikleri, etnosantrik düşünüş ve tutumları olan bu kişilik yapısı;
hemen her toplumda görülebilir. Toplumsal durum ve koşullar (s. vıı) ile içinde
yaşanılan toplumsal ve siyasal düzen (s. 975) bu potansiyel faşist kişilik
yapısının o ya da bu ölçüde su yüzüne çıkmasına yol açabilir. Öte yandan,
yetkeci kişilik yapısı ile etnosantrik önyargılar ve benimsenen ideoloji
arasında bağlantı vardır. Öyle anlaşılıyor ki, Adorno ve arkadaşlarının
yorumuna göre, etnosantrik (ırkçı) düşünüş ve tutumlar, bir yanda kişilik
yapısı ve toplumsal ve siyasal düzen ile öte yanda önyargılarla ideolojinin,
bazı toplumsal koşulların ve olayların katalizörlüğü ile birleşerek, egemen
düşünüş ve tutumlar durumuna gelmesiyle doğmaktadır.
Etnosantrik
(ırkçı) eğilimlerin belli (sıradüzenci) dünya görüşleri ile birlikte
görüldüğünü, sağ toplumsal ve siyasal ideolojilerin bir parçası olduğunu
söyledikleri halde, (s. 104' te) etnosantrizmin gruplarda ve gruplar arası
ilişkilerde varlığını sürdüren bir «ideolojik sistem» olduğunu da söyler1er.
Sonuç olarak, antisemitizmi, ırkçılığı da içeren bir kapsamı olan
«etnosantrizm» Adorno ve arkadaşları için, kişilik yapısı yetkeci olan
potansiyel faşist kişilerde görülen düşünüş ve davranış biçimidir214
c. Krech ve
Crutchfield'ın Psikolojik, Sosyal Psikolojik,Psikanalitik Bir Hastalık Olarak
Irkçılık Kuramı
David Krech
ve Richard S. Crutchfield, Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar adlı yapıtlarında
(s. 505 vd'de) Amerika’da ırkçılığa Sosyal psikolojik açıdan yaklaşan bilim
çevrelerinin tipik tutumunu yansıtmaktadırlar. Bu yazarlara göre ırkçılık bir
önyargıdır. Ancak Adorno ve arkadaşlarından farklı olarak, bu önyargıyı (s.
505'te) bir «hastalık» olarak görmektedirler. Böyle görmeleri onu düzenin normal
bir ürünü olarak görmediklerini gösterir. Irkçılığın tarihsel kaynaklarının
önemini kabul ederler ve karmaşık bir biçim almış olan bu sorunun zenciler
bakımından yalın ve asal bir ekonomik uygulama ile [kölelikle] başladığından
kuşku duymazlar. Irkçılığın tarihsel açıklamasında ise Tannebaum'un daha önce
ele aldığımız «tarihsel rastlantı» kuramını benimser görünürler. Ancak,
kitaplarının konusu gereği, sorunu bir bireysel psikoloji ve Sosyal psikoloji
sorunu olarak ele alırlar. Böyle alınca da ırkçılığı, «başıbozukluk ve
saldırganlık», «paranoia», «engellenen gereksinimlerin yolaçtığı saldırganlığı
destekleyen bir önyargı», «bastırılmış gerilimlerin hizmetine giren önyargı»,
«belirsiz bunalım durumlarına hazır yorum olarak önyargı», vb. psikolojik,
sosyal psikoloji, psikanalitik açılardan incelemeye, yorumlamaya girişirler.
Irk
önyargısının Amerikan halkının heterojenliği gibi çevresel desteklerine de
değindikten sonra, ırka bakarak fark, gözetmenin Amerikan toplumunun öteki
kesimleri yanı sıra işçi (sendika) hareketinde, silahlı kuvvetlerde de her
zaman görüldüğünü anlatıp, (s. 56l'de) bu «hastalığın» tüm sınıflarına yayılmış
olarak Amerikan halkının 0'inde bulunduğunu söylerler215 ve yapıtlarının bir
bölümünü ırk önyargısının denetlenmesine ayırırlar.
210 Collette
Guilaum'in araştırmasında, ırkçılığın genellikle bireysel bir eğilim olarak
görüldüğünü ve psikolojik terimlerle yorumlandığını gösterip, bunun ırkçılığın
küçük görülmesi, rastlantısal bir olaymış gibi açıklanması tehlikesini içinde
taşıdığı yolunda uyarıda bulunuluyor. (James D. Hallovan. «Mass Media and Race:
A Research Approach», Race as News, s. 10'da).
211 Reich,
Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı, özellikle s. 7-28'deki “Üçüncü Basıma Önsüz” ve
s. 112-137'de III. Bölüm: Irk Kuramı.
212 Roger Daudonn,
“Wilhelm Reich'ın Çevresinde Faşizmin Gidip Gelmeleri ve Faşizmin Kitle Ruhu
Anlayışı”, Maria A. Macciocchi, Faşizmin Analizi, çev. Cemal Süreyya, İstanbul,
1977, Payel Yayınları içinde, s. 286.
213 Adorno ve
arkadaşlari, The Authoritarian Personality, s. 7.
214 Adorno ve
arkadaşları. The Authoritarian Personality, özellikle Daniel J. Levinson
tarafında yazılan IV. ve V. bölümler.
215 Krech ve
Crutchfield, Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar, özellikle XII. ve XIII,
bölümler. Bu yapıtta, s. 54'de 1931 yılında Guilford'un yedi Amerikan
üniversitesinde yaptığı ırksal tercih hiyerarşisi sonuçları verilmektedir. En
beğenilenden en beğenilmeyene doğru 15 etnik -grup söyle - sıralanmıştır: 1.
İngilizler, 2. Almanlar, 3. Fransızlar, 4. İsviçreliler, 5. İspanyollar, 6.
İtalyanlar, 7. Ruslar, 8. Yahudiler, 9. Yunanlılar, 10. Japonlar, 1l.
Meksikalılar, 12. Hintliler, 13. Zenciler, 14. Çinliler, 15. Türkler.
Kaynak:
Alâeddin Şenel (1984): Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Bilim ve Sanat: Ankara, s.
136-142
No comments:
Post a Comment