Thursday 28 August 2014

“Anlatılan senin hikayendir!”

Siyahlar ile beyazların aynı otobüste seyahat etmesinin, aynı musluktan su içmesinin yasaklandığı bir çağda değiliz, bu doğru. Bu konuda insanlığın katettiği mesafenin büyük çoğunluğunun siyahların varoluş mücadelelerine ait olduğunu eklemek de gerekiyor fakat malesef yirmi birinci yüzyılda ırkçılığın kökünün kazındığı söylenemez. Demokrasisi ile övünen Avrupa Birliği son seçimlerle birlikte göçmen karşıtı ırkçı neonazi partilerin AB parlamentosunda çoğunluk olmasına kapıyı açmış ve burjuva demokrasisi insanlık suçlarına karşı etkili bir panzehir olamamış hatta ırkçılık bu yolla tescillenerek meşrulaştırılmıştır.

AB’de durum böyleyken ABD’de de Ferguson’da yaşananlara bakarak ırkçılığın yok olmadığını aksine kapitalizmin sömürüsünün arttırmasıyla doğru orantılı olarak sınıfsal karakteriyle daha da derinleştiğini söyleyebiliriz. Ferguson kasabasında 18 yaşında siyahi genç Mike Brown’un polis kurşunuyla hayatını kaybetmesi sonrası halk büyük bir direnişe başladı. Direniş esnasında polisin saldırısı  sonucu bir siyahi genç daha hayatını kaybetti. Önceki yıllarda hatırlanacağı üzere 17 yaşındaki Trayvon Martin de Florida’da kapuşon taktığı için şüpheli görülüp polis kurşunuyla öldürülmüştü. Trayvon’u vuran polis George Zimmerman yargılanarak beraat etti. Siyahi gençlerin potansiyel suçlu olarak görülmeleri ve polisler tarafından infaz edilmeleri yeni değil. Bunun gibi cinayetler siyahi başkan Obama döneminde de devam ediyor çünkü sorun salt olarak siyahi olmaları değil. Bu isyanın içinde büyük bir sınıfsal öfke mevcut. Basketbolcu Kerim Abdül Cabbar da, Ferguson isyanını “Bu ırk değil sınıf savaşı” diye tarifliyor. Katledilen siyahi gençler belirli bir gerçeklikten geliyor. Bölgede işsiz kesimin büyük çoğunluğunu siyahi ABD vatandaşları oluşturuyor.

Yaşları 16-24 arasındaki Afrikalı-Amerikan erkeklerin yüzde 47’si işsiz. Çalışma yaşamına siyahilerin katılımı düşük çünkü pek çoğu beyazlara ait olan şirketlerde işe alımlarda beyazlar tercih ediliyor. Siyahlar sistemin dışına itilirken bir yandan da kendilerinin seçmediği yaşamları yüzünden potansiyel suçlu ilan edilebiliyorlar. Bunun en büyük kanıtı Ferguson’da geçen yıl, trafikte durdurulanların yüzde 86’sının, arananların yüzde 92’sinin ve tutuklananların yüzde 93’ünün siyah olması.

Beyazlar ise tarihten ‘miras’ avantajlarını ve sermaye birikimlerini korurken siyahlar daha da derinleşen bir yoksulluğa sürükleniyor. Bunlar gözönüne alındığında Ferguson direnişi ateşlenmeyi bekleyen bir fitilin tutuşması olarak okunabilir. Emekçi kesim arasında bir ayrışmalar yok çünkü Ferguson direnişinde siyahlar ile birlikte direnen beyaz ABD’lileri de görebiliyoruz. ABD yönetimi bölgeye asker göndererek direnişi kırmaya çalıştıkça, sokağa çıkma yasağı ilan ettikçe, Amerikan anaakım medyası göstericileri vandallar olarak aktardıkça, gazeteciler gözaltına alındıkça, ‘Amerikan Rüyası’nın gerçek yüzü deşifre oluyor.  Liberalizme sıkıştırılan ‘özgürlük’ kavramı direnişlerle yeniden tarifleniyor  ve kendisine komünalist bir yol arıyor.

Yeryüzünün lanetlileri ayağa kalktıkça mesafeler kısalıyor ve Ferguson, Atina, Lice, Okmeydanı aymı barikatta birleşiyor.

Mike, Berkin, Alexis ve Ceylan elele tutuşuyor ve bize şunu söylüyor;

“Anlatılan senin hikayendir!”


Fraksiyon, 27 Ağustos 2014

No comments:

Post a Comment