Tuesday, 24 March 2015

EN DOLU BOŞLUK: HİÇ


Kendinden başka kimselere minnet etmeyen, hakikatine zeval getirmeyen bir koca yürek. 24 Mart 1879’da başlayan hayat yolculuğuyla Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyete geçişi simgeleyen bir mihenk taşı. Tekkeleri de gördü, akıl hastanelerini de, konakları da, sokakları da. Neyzen Tevfik Kolaylı, çokça sınandığı hayatında bir neyine sadık kaldı, bir de rakısına. Nimeti de, laneti de aynı köktendi. O yüzden her zamanın eşsiz benzersiz olarak kaldı. Her tür sefaletin içinde bile bembeyaz saçlarından yayılır gibi duran bir haleyle çevrelendi. En galiz küfürleri sarf ederken bile ruhu asildi.

Neyzen çeşitli taksimler ve saz semailerinin bestecisi olmanın yanı sıra büyük bir hiciv ustasıydı. Bodrum’daki çocukluk günlerinde babası ile gittiği kahvede dervişlerin elinde gördü ilk kez neyi. Sara nöbetleri ile kabusa dönen çocukluğunda tesellisi neydi. İstibdatın kovaladığı aydınların sürgün yeri olan İzmir Mevlevihanesi’nde Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı. Ardından Galata ve Yenikapı mevlevihanelerine geçti. Başta yakın dostu Mehmet Akif Ersoy olmak üzere dönemin pek çok düşünür ve sanatçısıyla yakın ilişkileri oldu. Ama hep ele avuca sığmaz bir deli yürek olarak kaldı.

Medrese ve taassuptan ölesiye kaçtı. İstibdatın en koyu zamanında Sultan’ı ve düzeni hicvedince sık sık jurnallendi. Önce hanlara sonra Mısır’a sığındı. Bektaşi dervişi oldu ama meyhanelerden de geri durmadı. II. Meşrutiyet de ona umduğu özgürlüğü getirmedi, yine tutuklandı. Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyeti desteklese de esasen her dönemin ve sistemin muhalifi olarak kaldı.

‘Yangın gibi pahalı bir ışık’

Şiirlerini bir araya getiren İhsan Ada’nın yayıma hazırladığı ‘Azab-ı Mukaddes’ kitabında onun renkli hayatına tanıklık edenlerin yazıları da yer alıyor. Bir masal kitabının içindeki devle karşılaşmış gibi hissediyor insan kendini. Normal bir insanın içebileceği miktarları fersah fersah aşan alkol, gönüllü olarak tercih edilmiş sefalet ve girilip çıkılan akıl hastaneleri. O kadar ki, doktoru ve dostları Mazhar Osman ve Rahmi Duman’ın yardımı ile Bakırköy Akıl Hastanesi’nde 21 no’lu koğuşa kendi ihtiyaç hissettiğinde gelip gider olmuş. Sayısız şiirini burada kaleme almış.

Neyini ise konser salonları ve saraylar dışında kâh sokaklarda kâh sabahın ilk ada vapurunda önünde mürekkep dirhemliğinden bozma rakı kadehi ile güneşe doğru üfledi. Dostu Hakkı Süha Gezgin onun özgür ruhunu muhteşem bir benzetmeyle özetledi: “Çok kimse, hatta olgun gönüllü saydığımız insanlar bile onu belası çok bir sevgiliye benzetirler. Evet, Neyzen, yangın gibi pahalı bir ışıktır. Fakat bu aydınlıkta seyredilen öyle harikalar var ki insanı fedakâr olmaya sürükler. Onun hiddeti başka türlü güzel, bedduası, bühtanı, küfrü, hicvi başka türlü güzeldir. Şimşeğe niye göz kamaştırıyor diye kızılır mı? Ateşi okşamak isteyenler, avuçlarına tahammülün sırlı eldivenlerini giyer, ruhlarını velilerin sabrıyla zırhlarlar. Neyzen de şimşek gibi, ateş gibidir. Ham ruhla ona yaklaşılmaz.”

Neyzen kendi ise insanlar içindeki yalnızlığını, kimselerin sarsamayacağı inancını birkaç mısrada ebedileştirecekti:

“Felsefemdir kitab-ı imanım,

Taparım kendi ruhumun sesine.

Secde eyler hakikatim her ân,

Kalbimin âteş-i mukaddesine. ”

Hiç hayat!

Derler ki 1953’te terk-i diyar eden Neyzen’in cenazesi profesörleri, memurları, sanatçıları, sarhoşları, evsiz barksız sokaklarda yaşayanları buluşturmuş. Onları buluşturan Neyzen’in ‘Hiç’ dediği hayat felsefesiydi. Boynunda taşıdığı Arapça ‘Hiç’ sözcüğü onun maldan mülkten, şandan şöhretten nasıl el çektiğini simgeler. Adını, işini gücünü soranlara ‘Hiç’ dediği gibi, boynundaki kolyeyi gösterip onun anlamını soranlara da ‘Hiç’ der Neyzen Tevfik. Hiç en dolu boşluktur. Hayatı ve ölümü kapsar.

“Geçen gençlik günlerine yanmayan
Yok gibidir, bense bakar geçerim.
Yoku vara, varı hiçe gömerek,
Her solukta bir gam yakar geçerim. ”



İçinden irin akan sözleri geçin bir kalem. Kabaramazsın kel Fatma parolalı şişik egoları da. Işıkları kapatın, Neyzen Tevfik ruhunuza üflesin neyiyle. Canınız yansın, yanan bir canınız olduğu için ağlayın minnetle. Yaksın ve ıslatsın, acıtsın ve şifalandırsın neyin nefesi. Biriktirdiğiniz ne varsa aksın.

Kadehinizi Neyzen’e kaldırın. Karşı kıyıdan belli belirsiz bir ışık tam da o ân size göz kırpsın.

KARİN KARAKAŞLI

Dünyalılar

No comments:

Post a Comment