Jehan
Barbur, Ot dergisine yazdı: Yeni Türkiye planının düzen dediği düzmek
26 Şubat 2015
Yaşadığım
bu coğrafyada –ki artık ülke de demek istemiyorum, çünkü bütünüyle bir kurgu
coğrafyası oldu çıktı- her daim söylemekten geri duramadığım ve her fırsatta
yinelediğim şiarım şu aldı: “Burada başıma bir şey gelmesinden değil, başıma
bir şey geldikten sonra, başıma geleceklerden korkuyorum”. Birey olarak kıt
kanaat halı getirilmiş tıynetsiz ve değersiz varlık olarak algılanmak, hiçbir
merci, hiçbir insan tarafından eser miktarda dahi olsa bir güvenle yoğrulamıyor
olmak “biz kimiz, ben kimim?” sorularına da böylece kati surette sıra
savamıyor. Hâlâ korunmaya çabalamaktan, tedirginlikle yaşamaktan, hareket dahi
edemez hali geliyoruz. Üstüne üstlük bir de “kadın olma” yaftası, olgusu,
toplumsal etiketi de gelip üzerimize yapışınca, debelenmekten, kaçmaya gayret
edip yine de var olmaya çabalamaktan nefessizleşiyoruz. Şahit kılındığımız
vahşet ve şiddet öyküleri sanki artık birer data.
Yani
olaylar karşısında, bağırmaktan, sosyal medyada düşüncemizi haykırmaktan yahut
sokağa dökülmekten başka bir şey de elimizden gelmez oluyor. Tepemize musallat
olmuş karartılar kendilerine can katmak için can aldıkça, alınan canların
ardından ancak hönkürebiliyoruz. Çünkü ne yazıktır ki, vah- vah diyerek
dizlerimizi döverken, vuku bulmuş vahşetleri durduramıyor, hiçbir şeyin
önlemini alamıyoruz. Bizler burada önlemsiz yaşamayı öğreniyoruz ve başımıza
bir şey geldiğinde içinden ölmeden kurtulunca dahi şükrediyoruz.
Bizi
yönetenlere söyleyecek artık bir lafım kalmadı, çünkü adları üzerinde: bizleri
yönetiyorlar. Onlar yöneticiler. Yönetilmek değil, korunmak ve hür iradeyle yönlendirmek
istenen toplum artıklarıyız biz. Dilimizdeki –ve illaki diğer yabancı dillerde
de mevcut olan zira Türkçemizde gani gani sertlikte altı çizilen- erkeğin
uzvuyla kadının edilen edildiği, anasının da buna müdahil edilip dilde tuhaf
bir fantezi yaratan küfürleri duyura duyura, bunları normalleştiriyoruz. Yeni
Türkiye planının düzen dediği kelimenin düzmek, düzdürmek, düzülmek olduğunu
belki artık duymuyoruz bile. Eril yönetim, halkı düze-getirirken, eril birey
kadını düzmekten çekinmemekle birlikte, saçtığı pisliğe şahit olmamak için de
onu ortadan yok etmeyi doğal karşılıyor. Bunu, sözde yargılayan, tepeden inme
merciler etek boyuna, alkol promiline, kadının cilve düzeyine bakıp, aslen çok
önceden vardığı esas sonucu meşru kılmak adına bahaneler üretiyor ve hatta
gerekirse biz uykudayken yeni yasalar
çıkarıyor.
Amerikan
kapitalizminden evimize gelen fucking good, yu mother fucker, fuckyou’lu
filmler zaten bizi cool insanlar haline getirmişken, ‘siktir git’imizi daha da
allıyor pulluyor hatta düzen içinde düzmeye devam ediyoruz. Yatakta sevişmeyi,
dokunmayı öğretemediğimiz evlatlarımızın pipilerini sokağa deli fişek, serseri
mayın gibi salan ebeveynlerin birbirlerini sevmeden büyüttükleri, içi lanetle
dolu bu evlat dahi olamayacak evlatlara dünyayı bir kerhane olarak
gösteriyoruz. Kârhane olarak işleyen bir ülkenin kadınları vesikalı, erkekleri
sermayecisi gibi yaşıyorken, adımız ve aklımızdan evvel, bizler, yürüyen birer
vajina yahut korkulacak –ve evet gerçekten korkulacak- çükleriz. Daha da ötesi,
böyle bir zihniyet varken olumlu bir bakış açısı ve anlayış mümkün görünmüyor.
Sapkınlık
bir hastalık değil artık bir politikadır ve bu tür bir politika öldürücüdür.
Bizi ölüme bu kadar alıştırmış, hatta yaklaştırmış olması kendi devinimimizi
hızlandırmamız gerektiğini hatırlatmıyor mu? Önlemi alınamamış bireyleriz.
Gerçi henüz, birey dahi değiliz… Özgecan Aslan ilk değil, böyle giderse son
olmayacak… İnsanın söküğü, deliği sikmeyi değil, dikmeyi öğreneceği günü
sebatla bekliyorum. (Bu çirkin kelimeyi kullandığım ve yazdığım için de ayrıca
tiksinç duyuyorum. Ama bu!)
No comments:
Post a Comment