Monday, 2 March 2015

'Ebeveynler dokunmayı öğretemedikleri evlatların pipilerini sokağa deli fişek gibi salıyor!'


Jehan Barbur, Ot dergisine yazdı: Yeni Türkiye planının düzen dediği düzmek

26 Şubat 2015


Yaşadığım bu coğrafyada –ki artık ülke de demek istemiyorum, çünkü bütünüyle bir kurgu coğrafyası oldu çıktı- her daim söylemekten geri duramadığım ve her fırsatta yinelediğim şiarım şu aldı: “Burada başıma bir şey gelmesinden değil, başıma bir şey geldikten sonra, başıma geleceklerden korkuyorum”. Birey olarak kıt kanaat halı getirilmiş tıynetsiz ve değersiz varlık olarak algılanmak, hiçbir merci, hiçbir insan tarafından eser miktarda dahi olsa bir güvenle yoğrulamıyor olmak “biz kimiz, ben kimim?” sorularına da böylece kati surette sıra savamıyor. Hâlâ korunmaya çabalamaktan, tedirginlikle yaşamaktan, hareket dahi edemez hali geliyoruz. Üstüne üstlük bir de “kadın olma” yaftası, olgusu, toplumsal etiketi de gelip üzerimize yapışınca, debelenmekten, kaçmaya gayret edip yine de var olmaya çabalamaktan nefessizleşiyoruz. Şahit kılındığımız vahşet ve şiddet öyküleri sanki artık birer data.

Yani olaylar karşısında, bağırmaktan, sosyal medyada düşüncemizi haykırmaktan yahut sokağa dökülmekten başka bir şey de elimizden gelmez oluyor. Tepemize musallat olmuş karartılar kendilerine can katmak için can aldıkça, alınan canların ardından ancak hönkürebiliyoruz. Çünkü ne yazıktır ki, vah- vah diyerek dizlerimizi döverken, vuku bulmuş vahşetleri durduramıyor, hiçbir şeyin önlemini alamıyoruz. Bizler burada önlemsiz yaşamayı öğreniyoruz ve başımıza bir şey geldiğinde içinden ölmeden kurtulunca dahi şükrediyoruz.

Bizi yönetenlere söyleyecek artık bir lafım kalmadı, çünkü adları üzerinde: bizleri yönetiyorlar. Onlar yöneticiler. Yönetilmek değil, korunmak ve hür iradeyle yönlendirmek istenen toplum artıklarıyız biz. Dilimizdeki –ve illaki diğer yabancı dillerde de mevcut olan zira Türkçemizde gani gani sertlikte altı çizilen- erkeğin uzvuyla kadının edilen edildiği, anasının da buna müdahil edilip dilde tuhaf bir fantezi yaratan küfürleri duyura duyura, bunları normalleştiriyoruz. Yeni Türkiye planının düzen dediği kelimenin düzmek, düzdürmek, düzülmek olduğunu belki artık duymuyoruz bile. Eril yönetim, halkı düze-getirirken, eril birey kadını düzmekten çekinmemekle birlikte, saçtığı pisliğe şahit olmamak için de onu ortadan yok etmeyi doğal karşılıyor. Bunu, sözde yargılayan, tepeden inme merciler etek boyuna, alkol promiline, kadının cilve düzeyine bakıp, aslen çok önceden vardığı esas sonucu meşru kılmak adına bahaneler üretiyor ve hatta gerekirse biz uykudayken  yeni yasalar çıkarıyor.

Amerikan kapitalizminden evimize gelen fucking good, yu mother fucker, fuckyou’lu filmler zaten bizi cool insanlar haline getirmişken, ‘siktir git’imizi daha da allıyor pulluyor hatta düzen içinde düzmeye devam ediyoruz. Yatakta sevişmeyi, dokunmayı öğretemediğimiz evlatlarımızın pipilerini sokağa deli fişek, serseri mayın gibi salan ebeveynlerin birbirlerini sevmeden büyüttükleri, içi lanetle dolu bu evlat dahi olamayacak evlatlara dünyayı bir kerhane olarak gösteriyoruz. Kârhane olarak işleyen bir ülkenin kadınları vesikalı, erkekleri sermayecisi gibi yaşıyorken, adımız ve aklımızdan evvel, bizler, yürüyen birer vajina yahut korkulacak –ve evet gerçekten korkulacak- çükleriz. Daha da ötesi, böyle bir zihniyet varken olumlu bir bakış açısı ve anlayış mümkün görünmüyor.

Sapkınlık bir hastalık değil artık bir politikadır ve bu tür bir politika öldürücüdür. Bizi ölüme bu kadar alıştırmış, hatta yaklaştırmış olması kendi devinimimizi hızlandırmamız gerektiğini hatırlatmıyor mu? Önlemi alınamamış bireyleriz. Gerçi henüz, birey dahi değiliz… Özgecan Aslan ilk değil, böyle giderse son olmayacak… İnsanın söküğü, deliği sikmeyi değil, dikmeyi öğreneceği günü sebatla bekliyorum. (Bu çirkin kelimeyi kullandığım ve yazdığım için de ayrıca tiksinç duyuyorum. Ama bu!)

No comments:

Post a Comment