14/8/2015
/ skopbülten
İKSV,
14. Bienal’in kavramsal çerçevesini kamuoyuyla paylaştı. Ne demek istiyor bu
“kavramlar”? Aşağıda, “çerçeve”den bazı pasajlar yer alıyor.
Sanatla
birlikte ve sanat aracılığıyla kendimizi neşenin ve canlılığın olasılıklarına adıyor,
formlardan, yeşeren yaşama sıçrıyoruz. 14. İstanbul Bienali, TUZLU SU: Düşünce
Biçimleri Üzerine Bir Teori sanatta araştırma ile diğer bilgi türlerini
birbirine bağlayan, doğrusal olmayan ve organik formlar vasıtasıyla, çizginin
nerede çekileceğini, nerede geri çekilmek gerektiğini ve nelerden
faydalanılabileceğini arıyor. Bunu açık bir denizde, yüzey düzken parmak
uçlarıyla olduğu kadar sualtının derinliklerinde, katlanmış kodlama katları
açılmadan da yapıyor. Altmışın üzerinde sanatçının ve içlerinde denizbilimci,
hikâye anlatıcısı, matematikçi ve nörobilimcilerin de bulunduğu diğer
katılımcıların çalışmaları, şiirsel olarak dünyayı şekillendiren ve dönüştüren,
görünen ve görünmeyen farklı dalga sıklığı ve biçimlerini, su akıntıları ve
yoğunluklarını ele alan ve Boğaziçi ekseninde şehrin geneline yayılan bir
sergide konumlandırılacak.
...
Birçok
çizim, resim, yerleştirme, film, obje, kitap, işbirliği ve araştırma bazlı
etkinlik; radyo dalgaları ve ışık dahil farklı uzunluk ve frekanslarda
elektromanyetik dalgalara, ses dalgalarından su dalgalarına, beyin
dalgalarından bir patlama ertesindeki şok dalgalarına düşünce biçimleri
–tekrarlayan ya da farklılaşan çizgilerden oluşan, enerji aktarımının her
biçimini yapılandırıp katlayan dalgalar ya da salınan örüntüler– olarak
izlenebilecek.
..
14.
İstanbul Bienali, travmalı bir geçmişi keşfetme uğraşı ile, tarihi gelecek için
verimli bir araziye, bir 'kompost' kültürüne dönüştürme uğraşı arasında bir
diyalog yaratmayı amaçlıyor.
...
Tuzludur
gözyaşlarımızın suyu, gelgelelim tuz birçok hastalığın da çaresidir ve
molekülleri, onlarsız gezegende hayatın da olmayacağı tuz kristalleri olarak
yeniden dizmesiyle, yüklü iyonların arzularını ifade eder.
..
Belki
de bir dalga sadece zamandır – bir dalganın yüksek ve alçak noktaları
arasındaki farkta duyumsanan his zamanı, dolayısıyla mekânı ve dolayısıyla
yaşamı imleyebilir. Örüntüleri; denizaltı sularının ya da rüzgârın
örüntülerini, dalgaları tanıyarak, dalgaları görerek kabul ederiz. Bir dalga,
nihayetinde düğüm haline gelmeye çalışan bir çizgi olabilir mi ve eğer öyleyse
düğüm ne zaman çözülebilir? Bu soruyu fizikçi dostlarıma, fakat aynı zamanda
filozof dostlarıma da yöneltiyor ve – en sonunda ve belki de bilhassa –
sanatçılara soruyor ve yanıtı onlardan bekliyorum.
Carolyn
Christov-Bakargiev, 4 Nisan 2015
No comments:
Post a Comment