Thursday, 31 July 2014

Savaş ve Çocuklar

                


 “Sözsüz, yazısız, toplumsuz ve hepsinden kötüsü süre giden korku ve zora bağlı ölüm tehlikesi ve insan yaşamı yalnız, yoksul, kaba, kötü ve kısa.” Thomas Hobbes, (1651)
Süre giden korku ve 'kötü, kaba ve kısa' bir yaşamdan koruma çabası dünya çapında, çocukların temel hakları olarak algılanır. Bunların amacı her çocuk için fiziksel, psikolojik  ve duygusal gelişimine izin verecek koruyucu bir çerçeve oluşturmaktır. Birleşmiş Milletler(BM)  Çocuk Hakları Bildirgesinde açıkça anılır ki; " çocuğun kişiliği aile ortamı içerisinde, mutluluk sevgi ve anlayış atmosferinde tam ve uyumlu olarak gelişebilir" ve hiçbir yerde savaşın bunu sağlayabildiği geçmemektedir. İçgüdüsel olarak savaşın çocuklar için kötü olduğunu bilmemize rağmen, buna kanıt aramaya gerek var mıdır? Ne yazık ki savaşın kanıtları her yeri kaplamaktadır. Var olan birçok çatışmada savaşın kötü sonuçları çocukları da kapsamaktadır. Savaşın kanıtları, savaşın etkilerini anlayan fakat çatışmalar ve nedenleri hakkında bir şeyler yapamayanlar için de kara bir leke oluşturmaktadır.

Savaşın etkileri--sadist bir suistimal kataloğu

Üç yüz elli yıl sonra, çoğu çocuğun yaşamı halen Hobbes'in tanımladığı gibidir. Son on yılda iki milyona yakın çocuk savaşlarda çoğunlukla acı çekerek, tıbbi yardım olmaksızın ve bazen yapayalnız öldürülmüştür. Dört milyondan fazla çocuk ise sakat kalmıştır. Bu çocuklar (eğer hayatta iseler) ailelerine yaşadıkları korkuyu devamlı hatırlatırlar. Bir milyon çocuk ise öksüz kalmıştır. Ölümler düşünülen en büyük kayıp olmasına karşın kaybettiklerimiz bunlarla sınırlı değildir. On iki milyon çocuk, evlerinin koruyuculuğundan uzaktır, bu çocukların üçte biri mülteciler veya toplumdan dışlanmış kimseler için yapılan kamplarda istismara açık koşullarda ömürlerini geçirmektedir. Bazıları ise toplama kamplarındadır.
İkincil etkiler


Sayılar, tüm öyküyü anlatamayabilir. Çatışmanın sonucunda oluşan acı ve ölüm en korunmasızları, özellikle beş yaşın altındaki çocukları etkiler. Ürünlerin kasıtlı olarak imhası, ya da daha kurnazca verimli alanların mayınlarla döşenmesi sonucunda ortaya çıkan beslenme yetersizliği (malnütrisyon) en büyük bedeli küçük çocukları olan ailelere ödetir. Tanınmayan ve tedavi edilmeyen hastalıklar ve daha önceden yok edilen veya zayıflatılan sağlık sistemleri, geriye dönüşü yıllar alacak etkiler doğururlar. Daha önce etkili olan ulusal aşılama programlarının kesintiye uğraması yeni çocuk kuşaklarını tıp tarihinde örnekleri görülen salgınlara maruz bırakır. Kosova’da yeni bir çocuk felci salgını gözlenmiştir.

Uluslararası tepki – her zaman yararlı değil

Uluslararası toplumun saldırganı cezalandırma veya çatışmaya dahil olma tepkisi, bazen en büyük zararlı etkisini kendilerinin ne yarattığı, ne değiştirebildiği ne de destekledikleri politik sistemde tuzağa düşürülen masum ailelere gösterebilir. Irak’a uygulanan ambargolar sonrası hasarların değişik biçimleri gözlendi; ambargonun dördüncü yılında beş yaşın altında kötü beslenen çocukların oranı dört kat arttı. Sırbistan'daki çocuklar ambargolar sonrası eski Yugoslav cumhuriyetleri ve BM ülkelerinden ticaretin kesilmesiyle birlikte savaşın yükünden zarar gördüler. Uluslararası toplumun savaşa taraf olarak katılmasından sonra bunun ailelere ve çocuklara etkileri serinkanlı biçimde ve ahlaki açıdan düşünülmedi ya da görmezden gelindi. Oysaki bütün çocukların, çocuk hakları sözleşmesinde de belirtildiği üzere rengi dini ve etnik kökeni ne olursa olsun ve nerede yaşarlarsa yaşasınlar önemleri ve hakları eşittir.

Tablo 1. Silah satan ülkeler

Silah satan ülkeler*,**
5 yaş altı ölüm hızına göre
kaçıncı sırada***
Silahlı kuvvetlere çocukların
katılımı****
ABD*****
125
Var
Rusya
93
Var
Almanya
144
Var
Birleşik Krallık
141
Var
Çin
72
Var
Fransa
131
Var
Özbekistan
61
Yok
Hollanda
137
Var
Çek Cumhuriyeti
126
Yok
İtalya
136
Yok
İsrail
132
Yok
Kanada
139
Var
İsveç
150
Var
Polonya
114
Yok
Slovakya
116
Var
Belçika
127
Var
İsviçre
142
Var
Ukrayna
100
Yok
Güney Kore
130
Var
İspanya
129
Yok
Kuzey Kore
92
Yok
Brezilya
63
Yok
Norveç
138
Var
Avusturya
140
Yok
Avustralya
135
Yok
Güney Afrika
59
Var

*Büyük konvansiyonel silah taciri 30 ülke.
**Kalın yazılı ülkeler BM Güvenlik Konseyi daimi üyesidir.
***150 ülke arasında 1995 yılına göre azalan sırada 5 yaş altı çocuk ölüm hızı listesindeki yerleri. En büyük numara en az çocuk ölümü anlamına gelmektedir.
****Orduya katılım için gerekli yaş sınırını yükseltme çabası içinde olan ülkeler.
***** BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamayan 3 ülkeden biri. Bu, Dünya üzerindeki çocukların %94’ünün bu yasa ile korunmadığı anlamına gelmektedir.


Çocuk askerler

Çocukların hangi yaşta orduya katılacakları ülkeden ülkeye değişmektedir. Uluslararası insan hakları hukuku 18 yaşını doldurmamış herkesin çocuk olarak algılanmasını talep etmektedir. Bununla birlikte aynı uluslararası hukuk kuralları 15 yaşına ulaşmış çocukların askeri hizmetlere katılımı konusunda bir şey yapamamaktadır. Bu adaletsizliğin giderilmesindeki başarısızlığın ardında BM’yi finanse eden devletlerin gönülsüzlüğü vardır. Birleşik krallıkta zorunlu askerlik ve zorunlu kamu hizmeti olmamasına karşın, 17 yaşındaki çocukların orduya aktif katılımı diğer ülkelere yanlış mesajlar göndermektedir. Halihazırda istismara açık olan bu konu bir de ahlaki ilkeleri göz ardı ederek askere alma işlemini gerçekleştiren diğer ülkelerde doğum kayıtlarındaki özensizlikle birleşince 15 yaşın altındaki çocukların asker olmaları da mümkün hale gelmiştir.
Kız ve erkek çocuklarının zorla askere alınması itaatkar, vazgeçilebilir savaşçılardan oluşan zengin bir kaynak oluşturur. Bunlar kullanımı çok kolay olan hafif saldırı silahlarını kullanmak için az bir eğitimle hazır hale getirilebilirler. Çocuk askerler, devletin bu sayede eğitim gibi destek hizmetleri ve finans yükünden de kurtulduğu, maliyeti ucuz bir kaynaktır. Uzun süren çatışmalarda askeri zorunluluk erişkin nüfusun tükenmesi nedeniyle daha küçük çağlardaki çocukların askere alınmaları anlamına gelir. Ordularda 10 yaşında çocukların görülmesi artık kanıksanmıştır. Afganistan’da savaşın on yedinci yılında askerlerin %45’inden fazlasının 18 yaşın altında olduğu tahmin edilmektedir. Keyif verici maddeler, alkol, fiziksel ve psikolojik zor, diğerleri yanında aile üyelerini de öldürmeye zorlanan çocukların  askeri kurumlardaki intibaklarında kullanılmaktadır.


İşkence

Askeri amaçlar doğrultusunda çocuklar tutuklanmakta ve işkence görmektedir. Tüm topluluğu cezalandırma, çocuktan ve yakınlarından bilgi alma, veya eğlence amacıyla çocuklara işkence yapılmaktadır. 12 yaşın altındaki çocuklara bile şiddet uygulanmaktadır, bunlar (hücre hapsi, gözlerin bağlanması, çıplak bırakılmak, vurularak şiddet, elektrik şoklarına maruz bırakılmak, soğuk suyla ıslatılmak) Uluslararası Af Örgütü tarafından kanıtlanmış ve tıbbi açıdan belgelenmiştir.

Cinsiyet temelinde zor

Hep erkek çocuklar istismar edilmez.  Adölesan kızların da silahaltına alınarak veya orduya geri hizmet (temizlik ve yemek yapma gibi) dışında hizmetlerde kullanıldığının örnekleri vardır. Savaş suçlarından biri olan tecavüz salt erişkin kadınlarla sınırlı kalmamaktadır. Tecavüz aynı zamanda moral açıdan zayıflatma ve çökertme amacıyla, terörize edilmiş sivillerin kaçmasını hızlandırmak için de kullanılan taktik bir silah olagelmiştir. Kadınlar, Bosna Hersek ve Hırvatistan’da gözlendiği gibi etnik temizlik amacı ile kasıtlı olarak da gebe bırakılmaktadır. Adolesan kızların tecavüze uğrama ihtimali ise savunmasızlıkları ve zayıflıkları nedeniyle artmaktadır, yine savaş bölgelerinde cinsel yolla bulaşan (AIDS’i de içeren) hastalıklar bulaşıcı olmadıklarına inanıldığı için endemik hale gelmektedir. Tecavüz ayrıca olaya tanık olan çocukları da etkilemekte, bunun yanında tecavüz edilen anne ya da diğer aile bireyi aile dışına itilmektedir.

Koruyucu fonksiyonları olan toplum ve ailenin savaşla aşınması yüzünden çocuklar da bu istismarın kurbanı olmaktadır. Öksüz kalan ya da bakıcılarından koparılan çocuklar basit yemler haline gelmektedir. Bu çocukların bazıları yoksullaştırılmış, eğitimsiz ve ürkmüş ailenin elinde kalan tek ürünü olarak orduya satılmaktadır. Bazı ana babalar askeri eğitim almanın bu güvensiz dünyada çocuklarına daha fazla sükunet ve koruma sağlayabileceğine kendilerini inandırmışlardır. Çocuklar da belki ailelerini bu yolla koruyabileceklerini düşünerek askeri hizmetlere sanki “gönüllü” gitmektedir. Bir kuruma katılmanın yaşamlarına düzen ve amaç katabileceğine inandırılmış, özellikle zulümden kaçışın bu yolla olabileceğine inandırılmış olabilirler. Savaşan tarafların topluca unuttuğu şeylerin başında da savaşın bitimindeki yerleşik düzene adaptasyon sırasında bu asker çocukların hesaba katılmamasıdır. Başarılı entegrasyon, zarar görmüş olan toplum, aile, okul ve yakınların desteğini gerektirir.

Savaşın psikolojik etkileri

Belgelenmesi çok zor ve çocuklar üzerine etkileri çok örtüktür. Savaşın fiziksel olarak etkilediği çocuklardan daha fazla çocuğa dokunur ve daha az tedavi edilir. Savaşla birlikte norm ve değerleri altüst olmuş bir toplumda büyümek kendini birçok yolla gösteren arazlara
neden olur. Geçmişte bu etkileri anlamakta zorlanırdık. Çocukların savaş gibi bir olay karşısında anlamlandırmalarının daha yüzeysel olması nedeniyle bu olayla başa çıkabilme yetilerinin daha fazla olduğu düşünülür. Böylece, davranışsal bozuklukların da daha az gözlenebildiği tahmin edilir.

Savaşın psikolojik etkileri çocuğun yaş, cinsiyet, kişilik ve çocuğun kültürü ile önceki deneyimlerine bağlıdır. Olayların doğası ve çocuğun olaylara maruziyeti de önemli faktörlerdir. Psikolojik etkiler savaşın yarattığı diğer sorunlardan – fiziksel yaralanma, aile üyelerinin, evin veya toplum desteğinin kaybı- da beslenir.

Çocuklar travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerini tekrar eden, ayrıntılı ve sıkıntı verici düşünce ve imgeler duyumsamak şeklinde gösterirler.  Bu çocuklar sıkıntı verici olayları düşler, öykü anlatma veya oyun şeklinde tekrar tekrar yaşarlar. Savaşı yaşayan çocuklar arasında depresyon ve anksiyete bozukluklarına sık rastlanır.

Savaşın yarattığı ahlaki çöküntüden tavır ve değerler de etkilenir. Korkudan etkilenen çocuklarda saldırgan davranış kendini milliyetçi tavırlarla ortaya çıkarabilir. Bu çocuklara, yakınları arasında daha üstün bir gözle bakılır. Kendine dönük davranışlarında kendine zarar verme eğiliminde, örneğin nişancılık oynarken hedef olma gibi bu oyunlarla savaşı oynamak, gerçek savaşın içinde yer almadan bir önceki adımdır.



Toplumun direnişinin içinde aktif olarak yer almak ve tepkilerini savaşın baskılarını bu yolla kontrol altına almak bazı çocuklar için psikolojik açıdan koruyucu da olabilir. Çocuklar silahlı çatışmalarda rol almaya ve kendilerini cesur hissetmeye eğilimli olsalar da, kendilerini zorla büyüten erişkin rollerine öykünmeye çalışsalar da, duygusal olarak gelişmemişlerdir. Bu durumlarda çocuğun kendi inanışı savaşın hangi tarafında olduğuna göre belirlenir. Eğer bu katılım bir çocuk asker olmak şeklindeyse adölesan döneme sarkan etkileri de birlikte getirecektir.

Savaşın değişen yüzü

Modern savaş alanı artık boştur… Savaşlar göğüs göğüse çarpışma yerine yüksek teknoloji kullanılarak gerçekleştirilmekte, eskisi gibi büyük cephe savaşları olmamakta ise de, bu tanım gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Savaşlar bir süredir cephe savaşı niteliğini kaybetmiş, daha doğru bir tanımla cephenin niteliği değişmiştir. Cephe artık sivillerin oturduğu şehirler, çocuklarla dolu parklar ve annelerle dolu pazarlarda olmaktadır. Tek benzerlik topçu birliklerinin cephenin uzağında mevzilenmiş olmalarıdır. Bu değişiklik, savaşlardaki sivil kayıpları açıklamaktadır. 1. dünya savaşı sırasında verilen kayıpların %5-10 kadarı sivilken, günümüzde özellikle yerel savaşlarda kayıplardaki sivil oranı %90’ları bulmaktadır.


Trajediyi önlemek

“Yabancı” bir savaş için müdahaleyi düşünürken, gelişmiş ülkelerde bu tavır sonucu savaşta ölecek olan savaşçıların sorumluluğunu politikacılara atma kolaycılığının da tuzağına düşülmektedir. Bu konu ile ilgili çelişkiler düşünülürken savaş alanının sınıfların, oyun alanlarının, pazarların içinden geçmesi nedeniyle ölecek bebek ve çocukları da hesaba katmak gerekmektedir. Şehirlerde soykırım ölçeğine ulaşan kıyımlar bir gecede olup bitmemektedir. Bu olaylar ortaya çıkmadan önce ayrımcılık, artan baskılar, politik ve ırksal destekli şiddet, ve bunlarla çoklukla beraber giden ağır sefalet gibi uyarı işaretleri vardır. Milliyetçiliğin yükselişi ile ilgili fikirler, Staub’un belirttiği kültürel arka plan dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu arka plan genişlemeci ve ırkçı eğilimleri, kültürel veya tarihsel üstünlük var sanılarını ve farklılıklara hoşgörüsü kıt, mermer gibi sımsıkı, sınıfsız olduğu düşünülen topluluk kurallarını içermektedir.
Bu meseleler dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir ve politik tartışmaların insani meselelerin önüne geçmesine izin verilmemelidir. Eyleme geçme konusundaki gecikme gizli bir suç ortaklığı anlamına gelebilir. Sorumluluğumuzu belirlemek kadar kötülüklerin büyümesini ve genişlemesini de gözlemek zorunludur. Savaş suçlarını yargılayabilmek için kanıtların erkenden toplanması, sözde despotların da kanuni bir çerçevenin farkına varmalarını sağlayarak önleyici değer taşıdığı için de önemlidir

Son 20 yıldır savaşın çocuklar üzerine etkisi hakkında yeterince bilgi toplarken, dünyadaki savaşların yol açtığı fiziksel ve psikolojik savaş yaralanmalarından malnütrisyonlara ve bulaşıcı hastalık salgınlarına kadar değişik olaylar bize oldukça yardımcı oldu. Zaman, şimdi savaştan etkilenen çocukları savunma ve onlar adına araya girme zamanıdır. Bizler, hastalık sürecini tarif eder ve hastalığın etkilerini silmeye çalışır bir konumdan hastalıktan etkin şekilde önleyici programlar başlatır konuma gelmeliyiz.

Tablo 2: Çatışmalı ülkeler:
1995’te çatışma yaşanan ülkeler**,***,****
5 yaş altı ölüm hızına göre kaçıncı sırada*****
Angola
2
Sierra Leone
3
Cibuti
=3
Afganistan
5
Liberya
9
Somali
10
Uganda
18
Burundi
20
Kamboçya
21
Burma
29
Ruanda
32
Hindistan/Kaşmir
39
Sudan
40
Papua yeni Gine
48
Tacikistan
51
Endonezya/Doğu Timor
53
Guatemala
58
Güney Afrika
59
Cezayir
62
Peru
65
Filipinler
67
Türkiye
71
Ekvador
77
Lübnan
80
Kolombiya
83
Rusya Federasyonu
93
Sri Lanka
110
Bosna Hersek
113
Hırvatistan
118
İsrail
132
Birleşik Krallık
141

*Çatışma kavramı, başladıktan sonra 1000 ve daha fazla ölümle sonuçlanan olayları tariflemektedir.
** 1995 ve 1996 yıllarında çatışmanın sürdüğü ülkeler
*** Kalın yazılmış ülkelerde 15 yaş altındaki çocuklar çatışmaya katılmaktadır
**** İtalik yazılmış ülkelerde 18 yaş altındaki çocuklar çatışmaya katılmaktadır
***** 150 ülke arasında 1995 yılına göre azalan sırada 5 yaş altı çocuk ölüm hızı listesindeki yerleri. En büyük numara en az çocuk ölümü anlamına gelmektedir.
Çocukları savaşın etkisinden korumak için stratejiler

BM ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ’Nİ KULLANMAK

Birleşmiş milletler çocuk hakları sözleşmesinin üç temeli vardır. Bu temeller, tümü oluşturan birçok madde üzerinden tanımlanır ve birlikte anlaşılıp hakkıyla uygulandığında çocuğun güvenliğini ve sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlayabilir.

Ø       Çocukları etkileyebilecek politikaları kararlaştırırken çocuğa en çok uygun olan dikkate alınmalıdır. Her çocuk bu kanunun kefesinde bir başka çocuktan değersiz değildir. Bu nedenle her çocuk kendine en uygun seçimi yaparken kendi ilgilerini göz önüne almalıdır ve bu seçim çoğunluğun seçiminden etkilenmemelidir.

Ø       Herhangi bir yaştaki çocuğun kendisi ile ilgili verilecek kararlarda katılım göstermesi bu kararların çocuğa uygun olma olasılığını artırırken çocuğun haklarının ihlal edilme olasılığını azaltır. Ergenlerin çoktan beridir bilgi sahibi olma hakkı ve uygun seçimler yapma hakkı olduğu kabul edilmektedir.

Ø       Fark gözetmeme birey veya topluluk olarak çocuklara uygulanacak herhangi bir politikanın kuralı olmalıdır. Çoğu istismar fark gözetmeme kavramının uygulanmaması sonucu ortaya çıkmaktadır.

Üç ülke (ABD, Somali ve Cook adaları) dışında tüm ülkeler tarafından imzalanan BM çocuk hakları sözleşmesi çocuk haklarını korumak için etkin bir belge gibi gözükmektedir. ABD, dünyanın çoğu bölgesinde politikaları dayatan, uygulayan ve koruyan bir role bürünmüştür. Somali ise çocuklarının yoksulluk ve savaşla ilgili deneyimlerini Unicef’in 1997 ülkeler arası 5 yaş altı ölüm hızı listesinde sondan 10. olarak gösteren bir ülkedir.



ÇOCUK HEKİMİNİN ROLÜ

Etkili bir liderlik beklemek çocukların haklarını savunanları engellememelidir. Çocuk hekimleri ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Çocukları dinlemekle meşhurdurlar ve renkleri ve inançları ne olursa olsun çocukların ilgilerine en uygun işleri başarmaları için desteklemek durumundadırlar. Toplumdaki konumları çocukları savaşın istismar edici etkilerinden koruyabilmek için onlara bir platform sağlar. İstismar konusundaki bilgileri onların bu konulardaki seslerine otorite katar. Bu biçimdeki otorite, uluslar arası imkanları araştırmak ve uygun bir şekilde yanıt vermek için kullanılabilir, bu otoritenin etkileri olumludur. Sorun oldukça güç olmasına rağmen, gerçek zorluk, bireysel seslerin, olağanı değiştiremeyeceği şeklindeki yaygın görüşün üstesinden gelebilmektir.

ULUSLARARASI TOPLUMUN YANITI

Eğer savaş bitirilemiyorsa çocuklar üzerine olan etkilerini azaltabilecek çabalar;

Ø       sivillere ve sivil yerleşimlere saldırıların engellenmesine dair görüş birliği elde etmek

Ø       sivilleri çatışma bölgelerinden tahliye etmek ve

Ø       “güvenli alanlar” kavramını etkin bir şekilde zorlamayı içermelidir.

Beyefendilerin görüş birliği sağlaması eğer bütün kibar insanlar öldürülmüş ya da kaçmaya zorlanmışsa imkânsız olabilir. Sivil mültecilerin hedef alınmasının ardındaki amaç apaçıktır. Genellikle etnik farklılıklara dayanan güvensizlik, korku, kıskançlık ve öç alma duygusu genellikle varoluş amacını sadece hayatta kalma gibi gösteren yıkıcı ırkçı aygıtlarla oluşturulur. Düşman bir “gen havuzu”nun yok edilmesi savunulabilir bir askeri amaç olagelmiştir.

İlerleyen bir orduya karşı evden göçmek belki de insanların hayatını koruyabilecek tek şey olabilir. Bununla birlikte, çoğunlukla tam da bu nedenle insanların hayatı tehlikeye girebilir. Bu aynı zamanda ordunun işini kendi başına yapmak olarak da görülebilir. Sonuç aynı olacaktır; yabancı bir gücün etkisiyle etnik temizlik. Kurtulanlar hastalıkları ile baş etmek için acil yardım sistemlerine muhtaç mülteciler olurlar.  En iyi yaklaşım göç karşısında çocuk ve ailelerin yanında yer almak ve onları toplumları ve evleri ile birlikte savunmaktır.


ETKİN GÜVENLİ ALANLAR

Uluslararası yasalarla güvence altına alınmış bir korumalı bölge ya da “güvenli alan”, çocuklar ve savaşmayan sivillerin hakkı olan güvenlik ve desteği sağlayabilir. Bunlar, ihtiyaca göre yerleşim birimlerinin merkezlerinde konumlanan, mülteciler ve dışlanmış insanlara yönelik kamplar olabilir. Uluslararası toplumun koruyucu güçlerinden ayrı olarak, askeri olarak nitelendirilebilecek olanakları olmamalıdır. İçeride yaşayan insanlar silahsızlandırılmalıdır. Bu yerleşimlerin çevresinde gereksinim duyulduğunda lojistik ve tıbbi desteği sağlayacak şekilde güvenli koridorlar oluşturulmalıdır. Tehdit anında hızla cevap verecek ve engelleyici rol oynayarak çocukları çatışmanın etkisinden koruyacak askeri bir koruma da olmalıdır. Askeri destek çevre ülkelerden destekle hazırlanmalı fakat bu ülkelerin yönetiminde olmamalıdır. Yine bu koruma bağlamında olayların sonunda değil daha başlangıcında hareket edecek uluslararası savaş suçları mahkemesinin de desteği alınmalıdır. 

Çocuklara yapılacak en büyük adaletsizliklerden birisi, bu sayılanların daha önce de düşünüldüğü fakat uygulamaya geçemediği şeklindeki yaygın söylemdir. Benzeri denemelerin başarısızlığının nedeni koruyucu ülkelerin şiddetli bir saldırı karşısında durmak için gönülsüzlükleridir. Doğu Bosna’daki Srebrenica sözde bir “koruma gücü” ‘nün “BM koruması” altındaki insanların yaşamlarını nasıl riske attığına güncel bir örnektir. Dünyanın geri kalanı o bölgede BM tarafından oluşturulan bir koruma gücünün varlığına inanırken o bölgede bir soykırım süreci yaşanıyordu.

Etkin bir koruma stratejisi, doğru olanın yapıldığının bilinciyle güçlenen kesin bir politik uzlaşma gerektirir. Yine insani ve askeri güçlerin birlikte çabası gereklidir.

İyi ve insancıl eylem için kuruluş

Klinik pediatrinin temellerini de oluşturan, çocukları korumak için kullanılan iyi eylem örnekleri bu konuda yol gösterici olabilir. Girişimler çocuğun ve ailenin gereksinim ve kabullerine uygun olmalıdır. Travma sonrası stres bozukluğu ile baş etmek amacı ile geliştirilen yöntemler bu sayılan duruma örnek verilebilir.

Ulaşılabilirlik personel olsun eşya olsun, kaynakların hedef toplumun ulaşabileceği yerlerde konumlanması ile sağlanabilir. Bu prensip özellikle etnik temelli çatışmaların yaşandığı veya mayınlarla döşeli alanlar gibi tehlikeli bölgelerde daha önem kazanmaktadır.

Girişimlerin yasallığı özellikle temel insani hakları kısıtlanmış bireylerle uğraşırken elzemdir. Bu konuda uluslararası uzlaşılar bulunmaktadır.

Çocuklar uzmanlaşmış bakımı hak ederler. Gelişmiş ülkelerde çocukların sorunları profesyonel ekiplerle çözülür. Daha zor koşullarda yaşayan çocuklar da koruma için  iyi niyetli olsa da uzman olmayanlardan daha iyisini hak eder. Hükümet dışı organizasyonların işlemlerinin BM tarafından onayında kullanılan kılavuz yönergeler bu işe yarayabilir. Uzman olmayan operatörleri caydırmak için onay mekanizması işletilebilir.

Çocuklara yönelik herhangi bir hizmet çocukların güvenliğini garantiye almak zorundadır. Bu çocuklara verilen hizmetin iyileştirilmesini sağlamak için gereklidir. Yeterli bilgilendirme yapılmadan invazif bir girişim, analjezi ya da sedasyon uygulamak buna örnek olarak verilebilecek bir klinik uygulamadır. Bunun kadar kötü olan bir durum da çocukları ailesinin onayı olmadan ya da kimliğini gizleyerek uluslararası bir sınırdan kaçırmaktır. Gelişmiş ülkelerde çocukları kendilerine karşı suç işleyen erişkinlerden koruyan yasalar vardır. Çocuklar aynı güvenliği insani krizlerde de hak ederler. Bu çocuklarla ilgilenenleri izleyecek bir süreç başlatılmalıdır.

Girişimler işbirliği içinde gerçekleştirilmelidir. Gelişmiş ülkelerde veliler, yakınlar ve toplum çocukların problemlerinin çözümüne katkıda bulunur. Bu katkı çatışmalı durumlarda, olaylar yüzünden şaşakalmış çocukların güvenliğini ancak tanıdıklarının sağlayabileceği durumlarda özellikle önem kazanmaktadır.

Kurumlar arası eşgüdüm israfı ve tekrarlamaları önleyecektir. Bu iş etkin bir denetim gerektirir. Açık tartışmanın amaçları grup içi tüketim değil etkinlik ve etkililik olmalıdır. Saydamlık yardım kuruluşlarının muhtemelen en önemli eksikliğidir. Bir yardım programının şansı gerçekçi bir şekilde finanse edilmesiyle doğru, hakkındaki israf ve sahtekarlık şüpheleriyle ters orantılıdır.


Silah ticareti ve çocuk hakları: Uzlaştırılamaz kavramlar

Yaşananlar göstermektedir ki, çocuk hakları gelişmemiş ülkelerdeki savaş ilancılarının kafalarını karıştıran bir kavram değildir. Bu tür rejimlere satılan silahların çoğu BM çocuk hakları sözleşmesi’ni imzalamış ülkelerin devletçe desteklenen firmalarından gelmektedir.
Bu gibi ülkeler suç ortaklığını inkar etmektedirler, fakat yarattıkları finansal ve politik ortamla silah tacirlerinin alışverişlerine izin vermektedirler ve savaş suçlarından sorumlu sayılmalıdırlar. (Birleşik Krallığa bağlı) Man Adası’na kayıtlı bir şirketin Ruanda’da savaşan tarafların birinin silah sağlayıcısı olduğunun açığa çıkarılması, bıçak ve tabanca gibi kişisel silahların kullanımını kısıtlayan Birleşik Krallık yönetimlerini yakından ilgilendirmektedir. Birileri BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin imzacılarından olan Birleşik Krallık ile dünyanın en büyük silah tüccarı ABD arasındaki bu ahlaksız uzlaşmayı sorgulamalıdır. Bu olay aynı zamanda azgelişmiş ülkelere yapılan uluslararası yardım programlarına 1995 yılı içinde GSMH’sına göre ayrılan pay itibarı ile 15. sırada bulunan Birleşik Krallık için bir talihsizliktir. Şimdi, bu silahları dağıtan ülkelerin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin giriş yazısı hakkında düşünmeleri ve kendilerine bu silah dağıtımının” Bütün ülkelerdeki, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki çocukların yaşam koşullarını iyileştirmek için uluslararası işbirliğine ihtiyaç var...”, veya” toplumda birey olarak yaşamaya başlayacak çocuk, BM sözleşmesi’nin ruhundaki barış, saygı, tolerans, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerini özümsemiş olmalı...“  amaçlarına hizmet edip etmediğini samimice sorgulamaları için uygun bir zamandır.

Michael C B Plunkett, David P Southall tarafından Archive of Disease in Childhood Dergisi 1998;78:72-77’de yayınlanan derlenmiştir.

Çev: Dr. Erdem Gönüllü
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı








Photographing on the Ground in Gaza




Sergey Ponomarev, 33, is a freelance photographer covering the conflict in Gaza on assignment for The New York Times. He grew up in Moscow and Ireland and has previously worked for The Associated Press. He spoke to James Estrin from Gaza City on Saturday evening. The conversation has been edited.

Q.
What were you doing today?

A.
I just came back from a funeral. I’ve shot many of them here, but this was different because the shell hit a church and killed a Christian woman, and they had a Christian funeral. I’ve only had Muslim funerals here.

Q.
When did you arrive in Gaza?

A.
More than a week ago, last Thursday. Tyler [Hicks] stayed in Gaza City and I covered the south. I went straight to Rafah and stayed almost a week there at the home of a local photographer.

The first day I photographed some destruction and then he took me to an office that he and other freelancers were renting. While I was filing for early deadline a rocket exploded outside the building. We packed our stuff and ran downstairs just when another rocket hit the building.

Q.
So what were your days like in the south of Gaza?

A.
It was a war routine. You leave early in the morning to see the houses destroyed the night before. Then you go to funerals, then to the hospital because more injured people arrive, and in the evening you go back to see more destroyed houses.

It was the same thing every day, just switching between Rafah and Khan Younis. One morning we woke up quite early from a huge explosion nearby and the neighboring house was destroyed. A day later I moved to Gaza because Tyler was leaving and I had to replace him here.

Q.
Can you tell me about the scene in the hospital in Rafah?

A.
There was a huge shelling in the suburbs of Rafah and we went to the hospital. First I saw a flood of people arriving to the center of Rafah, and we went to the hospital to see the wounded. Several ambulances showed up and there were some children injured. In one ambulance there was a heavily injured older man and two younger men, and one of them was covered with blood and really upset. He fell on his knees, calling on Allah and gesturing.

There was a huge crowd around those people arriving, including guards and medical personnel. They went to the operating room and I followed them. The same upset man was yelling and gesturing, and we were all kicked out from the operating room so as not to distract the doctors.


Q.
So was there a difference between working in the south and working in Gaza City?

A.
Working in the south is much easier because people are more open and easy. In Gaza there is much more media around at funerals or hospitals, and sometimes people get annoyed.

It was easier to work in Khan Younis and Rafah, even though few people understand English. I have light hair and blue eyes and I am from Russia. I am like an elephant in a desert.

During Ramadan you are not allowed to smoke or eat during the day, and they really respected that I didn’t do that. Day by day I built relations with the locals, and they were fine with my being there.

Q.
Did you fast in Gaza too?

A.
‘That’s the way this city lives now — one funeral to another, hiding from bombs and collecting the dead. Bury them and hide again.’
— Sergey Ponomarev
Well, in western enclaves in Gaza you can drink and eat whatever you want, but in Rafah it is better that you fast.

Q.
So how does this compare to other conflicts? You were recently in Ukraine.

A.
This conflict is easier to cover than Ukraine because there are only two different sides and you can clearly understand the motivations of both sides.

There is a clear front line between them, and you understand the threats coming from one side and threats coming from the other side. You should be aware of rockets in Israel and you should be aware of ground attacks or shellings in Gaza.

There are different layers of Ukrainian-held territories and separatist territories, and almost everyone speaks Russian and Ukrainian. It’s just a matter of your accent. So you can be O.K. crossing one checkpoint but not be O.K. crossing another checkpoint because you speak with a slightly different accent. For foreigners it was even tougher because both sides don’t like foreigners.

Here they seem to have more respect for foreigners and more respect for the media.

Q.
How do you prepare and reduce your risk of being hit by a missile if you can’t know where it’s going to hit.



A.
We have to separate ourselves from normal cars, so we stick the letters “TV” in gaffer’s tape on the roof of the car. We also use flak jackets with helmets.

You need to understand how an operator of a drone or jet thinks and the history of the conflict. In Gaza I have been trying not to travel early in the morning or late at night if I need to move from one city to another. I prefer to travel during the day when there is more traffic on the road so a drone operator won’t be suspicious about a single car traveling on the highway at 120 kilometers per hour.

When we were trying to approach Israeli troops, we put our cameras out from the windows to show we’re journalists because they might not see the sign on the windshield or on the roof, but they could see cameras in hands and understand journalists are approaching. During the cease-fire we came close to the border, but when I tried to photograph a Palestinian flag in front and the border fence in the back there were warning shots from Israeli soldiers to tell me to go away.

Q.
What has the last few days been like? There looks like there’s a lot of destruction.

A.
Some neighborhoods were almost destroyed. Most of them closest to the border fence. But some streets nearby are completely O.K.

Q.
Have you seen any Hamas fighters?

A.
When I was in Rafah the photographer I was with would point out a man on the street with a radio and say that he was with Hamas, but they were in plain clothes without vests and guns and no green Hamas ribbon.

Q.
How about in Gaza City?

A.
No, I haven’t seen anyone that I can clearly tell is a Hamas fighter.

Q.
So is this your first time in Gaza, the West Bank or Israel?

A.
I covered the Israel-Lebanon conflict in 2006 and I’ve been other places in the Middle East. I have been to the West Bank on my own projects, but this is my first time in Gaza.

Photo
Palestinian children played on a Ferris wheel on the Muslim holiday of Eid al-Fitr in Beit Lahiya in the Gaza Strip. July 28, 2014.
Palestinian children played on a Ferris wheel on the Muslim holiday of Eid al-Fitr in Beit Lahiya in the Gaza Strip. July 28, 2014.Credit Sergey Ponomarev for The New York Times
Q.
And so what is life like in Gaza? Is there enough food?

A.
People there have told me that, compared to the war in 2012, they have water and they have enough food and they even have electricity.

In the refugee camps they are receiving supplies and receiving food and even though during Ramadan they eat mostly once a day, they have something to eat.



Q.
What is it like to photograph funerals every day?

A.
That’s the way this city lives now — one funeral to another, hiding from bombs and collecting the dead. Bury them and hide again.


People in shelters in schools or in their houses on the ground floor waiting for a bomb to come. Or they hear the sound and wonder whether it is going toward them, or hitting a house nearby. They really have nowhere to hide. What I see is a routine for them of hide, bury, wait, hide again and bury again. Day by day.

By Jmes Estrin