29
Ocak günü Birleşik Metal İş Sendikası işçilerinin daha başlattıkları gün
yasaklanan grevleri ile başlayan ve bugün tüm sendikaları aşıp tıkanan sendikal
mücadele araçlarına alternatifler oluşturmaya çalışan, yükselerek devam eden
bir mücadeleyle karşı karşıyayız. Hatırlanacağı gibi metal işçilerinin
talepleri grevin uğradığı yasağın ardından Yüksek Hakem Kurulu’na sevk edilmiş
ve MESS – patron – hükümet eliyle metal işçisi taleplerinden ve grev
haklarından mahrum bırakılmıştı.
Birleşik
Metal İşçilerinin süreci bu şekilde tıkanmışken sektördeki en kitlesel sendika
olan Türk Metal Sendikası ise 150 bini aşkın üyesini, yaptığı sözleşmelerle tam
anlamıyla sefalete sürüklemiştir. Toplu İş Sözleşmesinin işçilerin ekonomik
koşullarını daha da kötüleştirmiş olması, imzalanış şekli ve işçilerle hiçbir
diyalog geliştirilmemesi Türk Metal İşçileri içerisinde zaten büyük bir
rahatsızlık yaratmıştı. Bunun yanında bir de yine Türk Metal’e bağlı Bosch
işçilerinin işyerlerinde verdikleri aralıksız mücadele sonucunda diğer
işyerlerinden farklı bir toplu iş sözleşmesi imzalamaları var olan huzursuzluğu
büyük bir direnişe dönüştürdü.
Bosch
işçilerinin bu kazanımları Bursa’da metal sektöründe çalışan işçilere bir soru
hakkı tanıdı: “Böyle bir sözleşme imzalanabiliyorsa bu neden tüm işçiler için
imzalanmadı?”. İşte bir aya yakın
süredir bu soru ile yola çıkan işçiler öncelikle sendikalarını göreve çağırdı
ancak sendikaları Türk Metal tarafından görmezden gelindi. Sendikaya karşı
biriken öfke sonucunda istifa etmek isteyince de doğrudan sendika yönetimi ve
sendikaya bağlı faşist çeteler tarafından saldırıya uğradılar. Çok sayıda
işçinin yaralandığı bu olaylar hem sendikadan istifaları hem de fabrika
içlerinde süregelen küçük direnişlerin boyutunu bir anda başka bir boyuta taşıdı.
Direniş
Yayılıyor – Sınıf Dayanışması Güçleniyor
Bugün
gelinen noktada yaklaşık 10 bine yakın işçi Türk Metal’den istifa etti, 5 bin
işçi ise Bursa Renoult, Tofaş ve Coşkunöz’de üretimi durdurdu. Üretim şimdilik
üç fabrikada durmuşsa da bu direniş etkisi itibariyle çok daha geniş bir alanı
kapsamaktadır. Öncelikle üretimi durduran işçiler Türk Metal gibi geri,
işbirlikçi ve faşist bir sendikayı teşhir etmiş, atılan arkadaşları için anında
tepki gösterebilmiş, büyük bir direnişi hızlı bir refleksle örgütleyip hayata
geçirebilmiştir. Yıllardır temsil edilmedikleri sendikalarını fabrikadan kovmuş
ve anında kendi komitelerini, fabrikalar arası kurullarını kurarak “işçi
demokrasisi” nin bir prototipini deneyimlemişlerdir. Üstelik bu beş bin işçi,
ailelerinin ve Bursa’daki diğer fabrikaların hızla yayılan desteği ve
birlikteliğini de arkasına aldı. Örneğin Valeo işçileri Renoult işçilerine
simit ayran getiriyor, Delphi işçileri vardiya bittiği an soluğu direniş
alanında alıyor. Arçelik, Mako iş bırakma kararı aldı. Ficosa Gemlik’de işçiler
pazartesi itibariyle Türk Metal’den kitlesel başvuru yapacaklarını eğer
fabrikadan bir baskı gelirse yeni kararlar alacaklarını duyurdu. DJC işçileri
kararlarını bildiriyor:
•Bu
süreçten dolayı tek bir personelimize yazılı tutanak işten atılma ve tehdidi
olursa sözcü arkadaşlarımızın kontrolünde üretimi durdururuz.
•Mevcut
sendikacıların söz hakkı bitmiştir. Kendi temsilcilerimizi belirleyeceğiz.
•Diğer
taleplerimiz paylaşılacaktır.
Türk
Metal – MESS mağduru olan 100 bin dolayındaki işçinin yüreği üretimi durduran 5
bin işçi ile birlikte atıyor bugün. Dolayısıyla Renault – Tofaş ve Coşkunöz
işçilerinin etkisi hem niceliksel anlamda hem de niteliksel anlamda
görüldüğünden daha fazladır. Eylemlerin Bursa’yı aşıp ülke geneline yayılması
ise an meselesidir.
Bunun
yanında bu direnişin niteliği ve sınıf mücadelesinde yaratacağı etki her şeyden
daha önemlidir. Son Birleşik Metal İş grevinden de gördük ki artık bu ülkede
mevcut kanunlar ve hukuk düzeni nezdinde grev yapmak imkansız haldedir. AKP’nin
kararlı sınıf düşmanlığı tutumu bugün tüm emekçileri büyük bir güvencesizliğe
ve yok oluşa sürüklemektedir. İşçiler Anayasa’da grev hakkı tanındığı halde
grev yapamamaktadır. Kamu emekçileri ise böyle bir haktan Anayasal olarak bile
yararlanamadıklarından dolayı grevsiz – toplu sözleşmesiz – işlevsiz bir
sendikal alana hapsedilmiş durumdadır. Bir kez daha anlaşılmıştır ki; üretimden
gelen gücü kullanmadan, sokağı kullanmadan işçi sınıfı ve emekçilerin
kazanabileceği zerre kadar bir kazanım yoktur. Ve grevi grev yapan şey
işçilerin enerjisini sömüren bin bir prosedürle uğraşma kabiliyeti değil, işçi
inisiyatifiyle bir anda şalterleri kapatıp üretimi durdurarak burjuvazi
karşısında durabilme kabiliyetidir.
Ayrıca
bu direniş mücadele geleneği olarak Birleşik Metal İş’e göre daha geri ve üye
profili daha muhafazakar olan Türk Metal Sendikası üyelerinden gelmiştir. Öyle
ki kendi temsilcilerini bile seçme olanağı tanınmayan, kendi toplu iş
sözleşmelerini imzalanmadan önce okuyamayan, sendika içi demokrasinin neredeyse
hiç olmadığı bir yerden gelen bu işçiler, bugün kendi komitelerini, kurullarını
ivedilikle kurup işler hale getirdiler. Sendikadan istifa kararlarının ardından
bu işçilerin belki çoğu ilk kez devletle karşı karşıya geldi. Polisin desteğiyle
faşist çetelerin saldırısına uğradılar. Bu anlık, küçücük deneyim binlerce
işçinin bilincinde yaşanan başka önemli bir sıçramadır.
Hiçbir
şey Eskisi Gibi Olmayacak
“Artık
hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demiştik Gezi esnasında. Yaşamla sınanıyor ve
doğrulanıyor sözlerimiz. Metal işçileri de Gezi’den devraldıklarıyla devam
ediyor yollarına. Bursa’da üretimin durduğu fabrikalar adeta forum alanlarına
dönüşmüş durumda. “Her yer grev her yer direniş” yine Gezi’nin mirası. Küçücük
kıvılcımlar aynen Gezi’de olduğu gibi anında harekete geçiriyor işçileri. Öyle
görünüyor ki işçi sınıfının Haziran’ına ilerliyoruz bu Haziran’da.
Ayşe Sandıkçı
No comments:
Post a Comment