Sunday, 17 January 2016

Cehaletin İktidarı


Birkaç sene önce “Vasatın İktidarı” diye bir yazı yazmıştım. Özetle internet nedeniyle sanatta çöküşü, vasat eserlerin ön plana çıkmasını anlatıyordum. O yazıyı kaybettim. Yeniden yazayım istiyordum ama baktım ki vasatın iktidarı dönemi de bitmiş, “cehaletin iktidarını” yazmanın vakti gelmiş. Okuma yazma bilenlerin öldürüleceği günlere “henüz” gelmedik ama tarihte bu görülmemiş değil. Çok eski değil, 20. yüzyılda Kızıl Kmerler bunu yapmıştı mesela.

Baskıcı ve hırsız iktidarlar için cahil kitlelerin faydası saymakla bitmez. Özellikle cahil, eğitimsiz, zeki olmayan bir diktatör eğitimli, düşünen insanları hem kıskanır, hem tehdit olarak görür. Tarihsel örneklere geçmeden önce edebiyattaki örneklerini anlatayım…

Zor Şey Tanrı Olmak
Rus bilimkurgu yazarları Arkadi ve Boris Ştrugatski kardeşler, özellikle “Piknik na obichine(Türkiye’de “Uzayda Piknik” adıyla yayınlandı. Tarkovsky’nin Stalker filmi bu eserden uyarlanmıştır) ile ünlüdürler. “Trudno Byt Bogom (Zor Şey Tanrı Olmak) kitaplarında ise aydınların, yazarların öldürüldüğü bir uygarlık anlatılır. Kitabın kahramanı başka bir dünyaya gönderilen bir bilim insanıdır. Sadece gözlem yapmalıdır. Ama gözlem yapmak üzere gönderildiği uygarlık yazarların öldürüldüğü, kitapların yasaklandığı bir hale gelince zor duruma düşer.
Bindokuzyüzseksendört
George Orwell’ın 1984 adlı romanı, kahramanın bir deftere yazı yazmasıyla başlar. Bu ölümcül bir suçtur. Baskıcı iktidarın amaçlarından biri yayınladığı sözlüklerle “kelimeleri” yok etmektir. Çünkü kelime yok edilirse, onu düşünmek de mümkün olmayacaktır. Örneğin “özgürlük”…
Fahrenheit 451
Ray Bradbury’nin bu muhteşem eserinde, itfaiyenin görevi yangın söndürmek değil, kitap yakmaktır. Kitap okumak, bulundurmak ölümcül bir suçtur. İnsanların pembe dizi izlemesi teşvik edilir.
Gulag Takım Adaları
Alexandr Soljenitsin’in eserinde Stalin döneminde aydınların yaşadıkları anlatılır.
Gülün Adı
Umberto Eco’nun Ortaçağ’da geçen kitabında kahramanımız bir manastırda gerçekleşen ölümleri inceleyen bir papazdır. Ölümlerin nedeni zehirlenmedir. Katil yasak kitapların sayfasına zehir sürerek, okuyanların ölmesini sağlar.

Bu tür eserlerin çoğunun bilimkurgu olmasının nedeni iktidar ve dönem eleştirisi yapmalarıdır. Sovyetler Birliği’nde yazarlar ve kitaplar sıkı denetim ve sansür altındaydı. Bilimkurgu türünde yazınca sistemi eleştirmek mümkündü. Bu nedenle Rus bilimkurgusu gelişti. Ray Bradbury ise ABD’de McCharty’nin Cadı Avı dönemini eleştiriyordu. Komünist olmakla suçlanan senarist, yazar ve akademisyen yargılanıyor, iş bulamaması sağlanıyordu.

21. yüzyılda bize garip gelse de tarihte bir iktidar seçeneği olarak, kitleleri cahil tutma isteği sanıldığından çok görülmüştür. Yazarlar, şairler, kütüphaneler, kitaplar hep hedef olmuştur. Meşhur İskenderiye Kütüphanesi üç kez yandı: Sezar’ın Mısır seferinde, Hrıstiyanlar ve Hz. Ömer dönemi Araplar tarafından. Doğu Roma, İmparator Konstantin döneminde Hrıstiyanlığı seçtikten sonra kilise giderek güçlendi. Hrıstiyanlar bir yandan kendi aralarında güç mücadelesi içindeyken, bir yandan da pagan inançlara karşı insafsız bir savaş sürdürüyorlardı. O dönem Anadolu’da bazı kentler halkıyla birlikte, ya hakim olan inanca aykırı Hrıstiyan inancı, ya da pagan oldukları nedeniyle yok edildi. Türklerin Anadolu’ya geldiğinde nüfusun az olmasının sebeplerinden biri budur.

Ortaçağ bilgiye, kitaplara sistemli savaş sürdürülen en belirgin dönemdi. Kilisenin görüşlerine aykırı her kitap ve görüş yok ediliyordu. Umberto Eco’nun “Gülün Adı” adlı romanında bu dönem anlatılıyor. Eski Yunan medeniyeti düşünürlerinin kitapları Doğu’da ve Endülüs Emevi devletinde korundu. Yoksa bugün bu kitaplar olmayacaktı. Gerçi Hz. Muhammed kendisini ve İslam’ı eleştiren birkaç şaire suikastçı göndermiştir ama İslam’ın kendi Ortaçağ’ı daha sonra, özellikle İmam Gazali ile başlar. İmam Gazali felsefeye düşmandı, “Matematik şeytan işidir” gibi meşhur bir sözü var. İmam Gazali’ye göre, “Kimyai Saadet” adlı eserinde yazdığı gibi “Mutluluğun kaynağı inançtır”. Bilgi, bilim, düşünme, sorgulama zararlıdır.

Nazi iktidarı döneminde ise kendi görüşlerine aykırı fikirlere sistematik bir düşmanlık vardı. Akademisyenler kovulur, yazarlar ve gazeteciler toplama kamplarına atılır, kitap yakma şenlikleri düzenlenirdi. Kitaplardan oluşan koca piramitler ateşe verilirdi.

Stalin Sovyetler’i ondan aşağı değildi. Yazarlar Sibirya ve Gulag Takımadaları’ndaki kamplara sürülür veya kurşuna dizilirdi. Eserler ve yazarlar partiye, politikalarına hizmet etmiyorsa yasaklanırdı. Bu da belirsiz bir şeydi: bir dönem parti politikası olan, bir dönem yasaklanabiliyordu. Örneğin Hitler ile ittifak yaptığında Hitler’i eleştirenler idam edildi. Stalin iki ay önce söylediğine tamamen aykırı bir görüşe geçebiliyordu. (Tanıdık geliyor mu?) Stalin dönemini anlamak için Gulag Takımadaları ve Arthur Koestler’ın “Gün Ortasında Karanlık” kitabını okuyabilirsiniz.



20. yüzyılda görülen Kızıl Kmer terör yönetimi ise Kamboçya halkının dörtte birini katletti. Pol Pot yeni bir başlangıç için eskiye ait her şeyi yok etmeyi kafaya koymuştu. Şehirlerdeki insanlar, kırsala, ölüm tarlalarına sürüldü. Okuma yazma bilenler infaz edildi. Gözlük takan insanlar, okuma yazma bildikleri düşünüldüğü için öldürüldü.
ABD’de ise senatör Joseph McCarthy komünist ve eşcinsellere karşı cadı avı başlattı. Hollywood büyük baskı altına alındı. Senarist ve akademisyenler komünist oldukları şüphesi olduğunda bile iş bulamıyordu.
Bir diktatörün en çok korktuğu şey düşünen insanlardır. Etrafını kendisinden daha vasat, yalaka ve karakter olarak zayıf insanlardan oluşturur ki, iktidarına bir tehlike ve alternatif oluşmasın. Diktatörler çevrelerinde yolsuzluk yapan, cinsel sapkınlıkları ve tehlikeli bağımlılıkları olan insanları tutar. Diktatör bunları bilir ve kendisine tam bağlı olmaları için kullanır. Zeki, karakterli, dürüst insanlara güvenmez. Bu bir kısır döngüdür, zira çevresine topladığı yalakalar sadece onun duymak istediklerini söylediği için gerçekle bağı kesilir ve giderek daha paranoyaklaşır. Buna rağmen tarihteki diktatörlerin çoğu korktuğu düşünen insanlar veya kitleler tarafından değil, yakınındaki insanlar tarafından öldürülmüştür.

Diktatöre yakın olmak insanın kendisini güvence altına almasını sağlamaz: üç ay önce A dediğine, bir sabah kalktığında B diyebilir. Böyle durumlarda ona tapan kitlenin bir sürü gibi “A’yı savunurken”, birden hurra “A’ya düşman olup, B’yi benimsediğini” görürüz.
Bir diktatör mutlak iktidarına tehdit gördüğü her şeyi düşman belirler. İktidar yolundaki müttefik olduklarını tasfiye etmeye başlar. Hitler de iktidara gelirken, eski yol arkadaşlarının bir kısmından kurtulmuştu. (Ernst Röhm ve SA’lar.)
Cehaletin İktidarı” kendi içinde istikrarlıdır. Cahil tabanı üzerinde mutlak hakimiyet sağlayan lider kendisini güvende görür ama ya sonuç? Cehalet ve karanlık üzerine inşa edilen iktidarlar kendi yapılarının doğal sonucu olarak yıkılır. Zira cehaletin iktidarı hakim olduğu toplum için tarihi dondurur veya karanlık çağa döndürür ama etrafındaki dünya gelişmeye devam eder. Gelişen ülkelerin veya teknolojinin onun hedef almasına bile gerek yoktur. Oluşturulan çöplük kendi kendine çürümeye devam eder veya teslim olur.
Hazırlayan: Orkun Uçar

No comments:

Post a Comment