Saliha Kılıç
Kasım 10, 2015
Geleneksel
tohumlar binlerce yıldır çeşitlilik, gıda güvenliği, sürdürülebilirlik ve
yaratıcılığın göstergesi olmuştur. Küresel tarım şirketleri doğa ve çiftçilerin
yaratıcılığını hiçe sayarak genetiği değiştirilmiş tohumları "fikri
mülkiyet" kisvesi altında patentlenmekte ve şirketin mülküne aitliğini
tescillemektedir. Bu aynı zamanda tohumun çarpık mülkiyetinin de temelini
oluşturur. Bugün, toplamda on büyük küresel tarım şirketi (Cargill, Monsanto ve
Continentall başta olmak üzere) GDO’lu tohum pazarının tamamını elinde
bulundurmaktadır. Bu durum bize başlı başına bir tekelleşmenin var olduğunu
kanıtlamakla kalmaz, aynı zamanda tohum üzerinde totaliter bir sürecin
başladığını da gösterir.
Çiftçiler
artık elde edebildikleri ürünle üretim maliyetini karşılayamaz hale gelirken,
hemen bir çözüm üretilmiş ve destek kredileri imdada yetişmiştir. Fakat bu
durum çiftçilerin borçlanmasıyla sonuçlanan bir süreci beraberinde getirmiş,
borçlarını geri ödeyemeyen çiftçiler, önce topraklarını sonrasında ise evleri
başta olmak üzere tüm mülklerini yitirmişlerdir.
Ancak
yine de borç yükünden kurtulamamışlar ve en nihayetinde çaresizce intihara
başvurmuşlardır. Hindistan’daki çiftçi intiharları tam da bu sürecin en bariz
örneğini oluşturmaktadır. Tohum üzerindeki tekelleşme, toplumsal olgulardan ilk
ve en çok etkilenen özne olan kadınların da tahakkümünü pekiştirmiştir.
Kadınlar, destek kredilerinden doğan borçları ödeyebilmek için önce ellerindeki
takılarını, sonra da üretim için kullandıkları araç gereçlerini
kaybetmişlerdir. Toprağın kaybedilmesi ile devam eden süreçte ise kadınların
üretici rolünün tamamıyla ortadan kaldırıldığı gerçeği ile karşı karşıya
kalınmaktadır. Son olarak evinin de elinden alınmasıyla daha da yalnızlaşan ve
çaresizleştirilen kadınlar, taciz ve tecavüz gibi etmenlere son derece açık
hale gelmektedir tüm bu sürecin sonunda kadınlar (Maria Mies’in Son Sömürge
Kadınlar eserinde değindiği üzere) ya dilenciliğe ya da fahişeliğe
sürüklenmektedirler.
Fotoğraf: Robin Hammond
Toplumun
her öznesini etkileyen bu tekelleşme süreci, bakıldığında çiftçiler için birer
felaket tablosu haline gelse de küresel tarım şirketleri kârlarını artırarak
yoluna devam etmektedir. Yerel pazarlar ortadan kalkmış, çeşitlilik ve
sürdürülebilirlik kavramları genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretimin
dayatılması ile gıda üzerinde, tüm canlıları kaçınılmaz olarak etkileyecek
totaliter bir süreci ortaya koymuştur.
Tüm
bu acımasız sürecin küresel tarım şirketlerince yönetilen ve uluslararası
kuruluşlarca desteklenen, küresel tarım pazarına zorunlu olarak dahil edilen
küçük üreticilerin kâr için "harcanabilir" kitle olarak
değerlendirilmesi gerçeği, geleneksel tohumların özgürlüğünün aslında çiftçi
özgürlüğü olduğu gerçeğini kanıtlar niteliktedir. Geleneksel tohumların
özgürlüğü aynı zamanda çeşitliliği koruyacak, küresel tarım şirketlerinin tahakkümünün
önünde duracak, sürdürülebilir tarımı ve yerel pazarları yaratılan totaliter
süreçten kurtaracak yegâne kurtuluşumuzdur.
No comments:
Post a Comment